Avrupa Tarihinde Hayatın Çitlenmesi: Mülksüzleştirilme, Serserilik ve İsyan

Bu durumlara sahne olan Fransa’da, 1530-1670 yılları arasında bir isyan havası hakimdi. Hemen hemen ülkenin her yerinde görülen ayaklanmaları ordu ancak bastırabiliyordu. Aynı dönemde İspanya, İngiltere ve İtalya’da da durum aynıydı. Bütün bu tablo mülksüzleştirilen, toprağından ve geleneklerinden koparılan insanları göçe ve “serseriliğe” itiyordu. Serserilik dayatılanlara bir tepki olarak doğuyor ve yayılıyordu.

Avrupa tarihinde etkileri Orta Çağ’da başlayan, 16. ve 17. asırlarda somut hale gelen kapitalist ilişkilerin yayılma süreci, bilindiği gibi pek çok hadiseye sahne oldu. Büyük bir gıda mücadelesinin yaşandığı 16.-17. asırda, halk sadece açlığa itilmeye değil, geleneklerine ve var olma biçimlerine karşı yapılan saldırılara da direniyordu. Topraksızlaştırılma ve yeni vergilerin yaratılması, insanları ücrete bağımlı hale getirdi. Fakat bununla mücadele ve isyan durumu da yine güçlüydü. Kralların vergisini iştahla toplayan ve ödenmeyen vergilerin cezasını kesmekte mahir olan ordular, halk tarafından nefretle karşılanıyordu. Yoksul halk ordu mensuplarını arasına almıyordu.

Bu durumlara sahne olan Fransa’da, 1530-1670 yılları arasında bir isyan havası hakimdi. Hemen hemen ülkenin her yerinde görülen ayaklanmaları ordu ancak bastırabiliyordu. Aynı dönemde İspanya, İngiltere ve İtalya’da da durum aynıydı. Bütün bu tablo mülksüzleştirilen, toprağından ve geleneklerinden koparılan insanları göçe ve “serseriliğe” itiyordu. Serserilik dayatılanlara bir tepki olarak doğuyor ve yayılıyordu.

Avrupa’da görülen serserilik, göç ve mülkiyete karşı işlenen suçlar; mülksüzleştirilmeye ve yoksullaştırılmaya karşı bir başkaldırının parçasıydı. Dönemin resmi kayıtlarına göz gezdirecek olursak, serseriler her yerde kol geziyor, şehirleri dolaşıp sınırları aşıyorlardı. Serseriler samanlıklarda uyuyup, şehir surlarının dibinde toplanıyorlardı. Bu kitleler, uzun seneler iktidarların gözünde görünmez olmayı başarabilmişti. Serseriler o kadar güçlü bir örgütlenme gerçekleştirdiler ki, içlerinde bir diaspora bile tesis etmişlerdi. Sadece Venedik’te 1545 senesinde 6 bin serseri kayıtlara geçmiştir. İspanya’da serseriler büyük kitleler halinde yollara düşmüştü ve her kentte vardılar.

Çok geçmeden, İngiltere’nin başını çektiği kimi ülkeler serseriliğe karşı ciddi cezalandırmalara gitti. Serseriliğin tekrarlanması durumunda köleliğe ve hatta idama varan yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Serseriliğe karşı uygulanan baskı yeterli olmadı ve 16.-17. asırlarda Avrupa’nın yolları tam bir kaos ve çatışma sahası olmuştu. Söz konusu yollar baskıdan kaçan heretikler, gezginler, fahişeler, topraksızlaştırılmış köylüler, ordudan atılan askerler ve diğer “ayaktakımı” ile doluydu. Bu kitleler sürekli bir oradan oraya gezinme halineydiler; açlık, salgınlar, baskı ve zulüm ise peşlerinden ayrılmıyordu. Ama hepsinden mühimi gelişmekte olan proletaryanın hikayeleri, masalları ve tecrübeleri de Avrupa’nın yollarını kat ediyor, farklı diyarlara taşınıyordu. Bu esnada suç oranları da hızla artıyordu. Halkın çalınan ortak zenginliklerinin böylece tekrar alt tabakaya yayıldığını, halkın kendinden çalınanı tekrar kendine mal ettiğini düşünecek boyutlara ulaşıyordu.

Günümüzde kapitalizme geçiş döneminin bu tarz yönlerinin tarihte kaldığı veyahut kapitalist inşanın “tarihsel ön şartları” olduğu, kapitalizmin olgun biçimlerince aşılacağı düşünülebilir. Ama söz konusu olgular ile kapitalizmin günümüzde şahit olduğumuz boyutunun toplumsal neticeleri arasındaki ciddi benzerlik, mevzunun çok da böyle olmadığını söylüyor. İsyan, “suç” ve yoksullaştırma oranındaki yükseliş, kapitalist birikimin yapısal unsurlarıdır, netice itibariyle kapitalizm kendi kurallarını dayatmak adına, işgücünü yeniden üretim araçlarından koparmak mecburiyetindedir.

19. Asra geldiğimizde Avrupa’nın işçi sınıfının yaşadığı yoksulluğun ve giriştikleri isyanların en aşırı hallerinin yitirilmiş olması da söz konusu duruma bir kanıt teşkil etmez. Proletaryanın yoksulluğu ve baş kaldırıları bitmemiş, evvela köleliğin kurumsallaştırılması ardından sömürgelerin üstünde tesis edilen egemenliğin yaygınlaştırılmasıyla işçi sınıfının sömürüsü ithal edildiği ölçüde azalmıştır. Söz konusu “geçiş” dönemi Avrupa’da çok büyük toplumsal çatışmalara sahne olmuş, devleti bir dizi müdahalelere yöneltmiştir. Bunlar, yoğun disiplinli bir iş gücü tesis etmek, toplumsal direnişi yıkmak ve işçi sınıfını kendilerine dayatılanı yapmaya mecbur bırakmak olmuştur.

Kaynaklar ve ileri okuma önerileri:

Silvia Federici:  Caliban ve Cadı (kadınlar, beden, ilksel birikim),

Silvia Federici: Dünyayı Yeniden Efsunlamak

Haydar Akın: Ortaçağ Avrupa’sında Cadılar ve Cadı Avı

Haydar Akın: Delilik Melankoli Cinlenme