İşyeri Demokrasisi Kavramı Üzerine Düşünmek: Bir Pratik Olarak İşyeri Demokrasisi ve Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi

Mahir Can Göçer

Öz

Ana akım şirketlerin piramidal örgütlenme biçimleri işyerinde demokratik uygulamalara yer vermez. İşçilerin karar alma süreçlerine katılmaması, yöneticiler tarafından bu süreçlerden dışlanması, işçilerin işe katılım süreçlerini etkileyerek, işgücünün verimliliğini düşürür. Diğer taraftan işyerindeki demokrasi pratikleri hem işçinin motivasyonunu arttırmakta hem de katılımcı demokrasi uygulamaları açısından bireylerin vatandaşlık bilincini yükseltebilmektedir. Ayrıca emekçi kitlelerin hayatının merkezinde bulunan işyeri, demokratik sınıf ve kitle mücadelesi açısından önemli bir konumda bulunmaktadır. İşyerinde yükselecek demokratik talepler, sınıf mücadelesini yerelden örgütleyerek, sendikal mücadelelere farklı bir yön verebilir. Bu çalışma, işyeri demokrasi deneyimlerini, Türkiye kamuoyuna ismini “Ovacık Modeli” olarak duyurmuş olan Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi üzerinden incelemeyi hedeflemektedir.

Giriş: Çalışma Hayatında İşyeri Demokrasisini Düşünmek

Çalışma sosyolojisi açısından önemli bir noktada duran “işyeri demokrasisi”, sendikaların doğası üzerine düşünmemizi sağlarken, diğer taraftan “endüstriyel demokrasi” tartışmaları açısından anahtar bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır (Atnezi, 2016). Sanayi Devriminin doğrudan demokrasinin yeniden hayata geçirilmesini sağlamadığı bilinir. Ancak Sanayi Devrimiyle birlikte farklılaşan toplumsal üretim ilişkileri, ekonomik alanda olduğu kadar sosyal hayatta da dönüşüme yol açmıştır. Bireylerin beraber çalışma pratiklerinin örgütlenmeye doğru evrilmesi, demokrasinin öncelikle çalışma hayatındaki hiyerarşilerde ve daha sonra da siyasal hayattaki karar alma süreçlerine yansımasına yol açmıştır (Özbek, 2018: 4). Buna bağlı olarak, Jean Jacques Rousseau ve John Stuart Mill’in demokrasi üzerine yürüttükleri felsefi tartışmaların bir ürünü olarak endüstriyel demokrasi kavramının, günümüzde yerini işyeri demokrasisi kavramına bıraktığı görülür. İşyeri demokrasisi kavramı, işyerinde karar verme süreçlerine işçilerin etkin olarak katıldığı birçok pratiği kapsamaktadır. Bu nedenle bir tür işyeri kuralı olarak da tanımlanabilir. İşyerindeki demokrasi pratikleri, katılımcı demokrasi uygulamaları açısından öğretici olabilmektedir. Bu yönüyle katılımcı demokrasi teori ve pratiklerine katkı sağlayabilir. Pateman gibi katılımcı demokrasi teorisyenleri, demokrasi uygulamalarında eğitimin rolüne dikkat çekmektedir. Endüstri sistemi ekonomi-politik bir ilişki ağını kapsamaktadır. Bu ilişki ağının merkezinde bulunan işyeri, işçilerin ve yöneticilerin demokratik süreçlere katılımını sağlama noktasında eğitici konumdadır. Bireyler işyerindeki demokratik uygulamalarla katılımcı demokrasi pratiklerini geliştirip, vatandaş olarak demokratik süreçlere daha etkin bir şekilde entegre olabilmektedir (Skelley, 1989: 177-178). Çalışma sosyolojisi ile endüstri ilişkileri arasında, sosyo-politik bir karaktere sahip olan simbiyotik ilişkiyi anlamak için işyerindeki demokrasi pratikleri gayet informatif olmaktadır. Ayrıca işyerindeki demokratik uygulamalar, alternatif sendika tipi örgüt tartışmaları içinde önemli bir noktada durmaktadır. Bilindiği üzere; küreselleşmenin hegemonik paradigması olan neo-liberal politikalar, hükümetler tarafından desteklenmiş, buna paralel olarak ortaya çıkan esnek üretim rejimi, emek süreçlerini de esnekleştirmiş, emeğin örgütlü yapısını dağıtmış, bu durum geleneksel sendikal örgüt yapılarının sorgulanmasına yol açmıştır. Esnek üretim tarzı ile emekçi yığınlarının üzerindeki sömürü derinleşerek devam ederken, sendikalar bu süreçte neredeyse işlevsiz hale gelmiştir. Bu durum alternatif sendika tipi örgütler tartışmasının açılmasına sebep olmuştur (Atnezi, 2016).

Sanayi Devrimiyle birlikte kırsal ekonomilerin kentsel endüstrilerle yer değiştirdiği görülmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan endüstri ilişkileri ve kökleri 16. yüzyıla dayanan demokratik teori arasındaki toplumsal bağlam, işyeri demokrasisi kavramını anlamlı kılmaktadır. Dolayısıyla bu kavramın pratik önemi sadece sanayileşme bağlamında gelişmiştir (Pausch, 2013: 3). İşyeri demokrasisi kavramı Amerika ve Avrupa’nın erken sanayileşme döneminden beri tartışılmaktadır ancak tarihsel süreç içerisinde de bu kavramın etkilerini özellikle kooperatif, lonca ve Orta Çağ komünlerinde görmek mümkündür (Aykaç, 2018: 140). İşyeri demokrasisi kavramı, ekonomi, siyaset, sosyoloji, psikoloji ve emek tarihinde kökleri bulunan, çok yönlü ve disiplinler arası bir kavram olarak bilinir. Genel olarak sosyal bilimciler, işyerindeki demokratik uygulamaların sivil toplumu ve siyaset mekanizmalarını geliştirdiğini söylemektedir. İşyeri demokrasisi deneyimleri, ilk olarak ütopyacı sosyalist Robert Owen’ın fabrikalarında görülmektedir. Owen, fabrikalarında karar mekanizmalarında, işçilere yer vermiştir. İşyerlerinde katılımcı demokrasi uygulamalarını geliştirmeye çalışmıştır. (2)

Diğer taraftan Owen’la aynı dönem yaşayan anarşist düşünürler Proudhon ve Bakunin de kendi kendini yönetebilen üretici derneklerinin önemine dikkat çekmiştir. Özerk bir yapıya sahip olan üretici derneklerinin politik, ekonomik ve sosyal gücün tekelde yoğunlaşmasını önleyebileceğini savunmuşlardır. 19. yüzyılın ikinci yarısında yükselen sosyalist hareketler de işçi hareketine ve sendikalara dayanan bir işçi demokrasisine odaklanmakta, halk ve işçi konseyleri yoluyla katılımcı demokrasi uygulamalarını öne çıkarmaya çalışmaktadır (Pausch, 2013: 5-6). 1848’de Marx ve Engels’in “Komünist Manifesto”yu yayınladığı sırada gelişen işçi hareketleri ve sendikal mücadelenin Avrupa’da ilgi gördüğü bilinmektedir. İşçilerin kötü çalışma koşulları ve düşük ücretlere karşı geliştirdiği bu toplumsal hareket birçok Avrupa ülkesinde etkili olurken, adını tarihe 1848 Devrimi olarak yazdırmayı başarmıştır. Sınıf mücadelesinin kurumsallaşması ve toplumsal bir özne olarak varlığını kabul ettirmesi açısından dikkat çekici bir yerde duran 1848 Devrimi, tarihsel olarak işçi sınıfının en önemli kazanımı olarak görülebilir. Emek tarihi açısından özel bir yere sahip olan bu devrimin ortaya çıkmasında sosyalist teori ve mücadelenin etkisi büyüktür (Dereli, 2015: 46). Avrupa’da işçi sınıfının sendikal örgütlenme hakkını kazanması, endüstri ilişkileri açısından yeni bir döneme girilmesine, diğer taraftan demokratik teori açısından da yeni tartışmaların başlamasına sebep olmuştur. Devlet, işveren ve sendika temsilcileri tarafından yapılan toplu pazarlık görüşmeleri müzakereci demokrasi uygulamaları olarak görülmüştür. Avrupa’da ve Amerika’da sanayileşme ile başlayan işyeri demokrasisi tartışmasını, geleneksel sendika ve işçi mücadelelerinden, toplu pazarlık sözleşmelerinden ayırmak zor gibi görünmektedir (Aykaç, 2018: 140).

Küreselleşmeyle artan neo-liberal saldırılar ve buna paralel olarak ortaya çıkan esnek üretim rejimi, emeğin örgütlü yapısını parçalamıştır. Esnek üretimin örgütlenmesi, üretim sürecinin dünya ölçeğinde parçalanmasına imkân sağlamıştır. Dolayısıyla esnek üretim rejimi üretim sürecinde işçilerin sosyalliğinin fragmantasyonuna yol açmıştır. Bu durum çalışma koşullarında güvencesizlik yaratırken, çalışan yoksullar ve emeğin prekarizasyonu olgularını ortaya çıkarmıştır. Emeğin yapısı toptan bir dönüşüm yaşarken yapısal olarak güvencesizleşme sürecine girmiştir (Bora ve Erdoğan, 2015: 15-16). Emek piyasalarının serbestleşmesi, ücretlerin düşüklüğü, sosyal hakların kısıtlanması, devletlerin düzenleme ve denetleme rolünün azalması, ekonomik alanda marjinalleşen kesimlerin yoksulluğuna sebep olmuştur (Aykaç, 2018: 40). Esnek rejimle beraber işçi sınıfının üzerindeki sömürü giderek ağırlaşmış, emek piyasaları parçalanarak kuralsızlaştırılmıştır. Esnek üretim rejimi, emek kullanım tarzında farklılaşma yaratırken, üretimi fabrikalardan evlere ve sokaklara taşımaktadır (Ercan ve Özar, 2000: 35). Bu durum karşısında sendikal hareketler yetersiz kalmış, emeğin örgütlü yapısının parçalanması, sendikal hareketlerin emekçilerin sosyo-ekonomik sorunlarına cevap olamaması, geleneksel sendika tipi örgütlerin sorgulanmasına sebep olmuştur.

Günümüzde sivil toplum hareketlerinin gelişmesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sivil toplum söylemleri, özellikle sol sosyalist siyasetin sınıf temelli mücadele argümanını sorgulamıştır. Sivil toplum hareketleri eski sınıf mücadelelerine yönelik daha kapsayıcı ve çoğulcu politikalar üretmeyi seçmiştir. Yalnız bu noktada, sivil toplumcu yapıların politik söylemi emeği dışlamakta, emek hareketini kapsamakta yetersiz kalmaktadır. Sivil topluma dayalı ilişkilerde, özgür bir alan olmayan “işyeri”, sivil toplumcu söylem tarafından dikkate alınmamaktadır. İşyerinde, işçilerin patronla girdiği iktidara dayalı ilişkiler, işçilerin özgürlük alanını oldukça kısıtlamaktadır. Devletten bağımsız bir söylem geliştirdiklerini iddia eden sivil toplumcu hareketler, devletlerin sendikaları hedef alan saldırılarına karşı sessiz kalmaktadırlar. Günümüzde sivil toplumculuğu anlamak için referans olarak alınan “yeni toplumsal hareketler” terimi ise 1970’lerden itibaren kentsel, ekolojik, otoriter rejim karşıtı, kurumsal yapı karşıtı, feminist, ırkçılık karşıtı, etnik, bölgesel mücadeleler ya da cinsel azınlıkların mücadeleleri gibi oldukça farklı mücadele alanını bir arada toplamaktadır (Laclau ve Mouffe, 2008: 245-46; Cohen, 1999:109) ve bu hareketlerin “yeni” sıfatıyla anılmaları, yeni tabiyet biçimlerini sorguluyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Yeni toplumsal hareketler, tarihsel olarak kendisinden önce oluşan toplumsal hareketlerin (işçi sınıfı hareketi gibi) dışında farklı zeminlerdeki mücadeleleri tanımlamaktadır (Özbek, 2015: 33). Emeğin sivil toplum hareketleri, kimlik hareketleri ve toplumsal hareketler tarafından dışlanma süreci, emek politikaları açısından yeni stratejiler üzerinde düşünülmesine sebep olmuştur. Şüphesiz sivil toplumun, yeni toplumsal hareketlerin, kimlik ve emek mücadelelerinin ortak ve dayanışmacı tavrı, adı geçen tüm toplumsal özneler için farklı kazanımlar sağlanmasına neden olacaktır. Özellikle feminist mücadelenin politik söylemi ve pratiği, bahsi geçen tüm özneler için kapsayıcı olmakta ve bu özneler içinde karşılık bulmaktadır. Örneğin feminist hareketin kadın emeği hakkındaki çalışmaları, eşcinsel aktivizmi hatta çevre hareketlerinin politik söylemleri emek hareketleri içinde yayılmaktadır (Panitch, 2000: 91-94). Emek hareketleri Marxizmin ekonomik indirgemeci yorumundan kopmaktadır. Artık ekonomi temelli çatışma, sivil toplum hareketleri etrafında örgütlenirken, ekonomi ve siyasetin sınırlarından çıkmakta ve toplumsal alana yayılmaktadır. İşçi hareketleri, yeni toplumsal hareketlerin etkisiyle daha ilerici bir örgütlenme biçimine kavuşmakta ve daha kapsayıcı bir politik mücadele alanı doğmaktadır. Yeni toplumsal hareketlere bağlı olarak da sendikacılık anlayışı gelişmektedir. Yeni toplumsal hareket sendikacılığı, tek boyutlu Leninist sendikal örgütlenmeye karşı farklı deneyimler ve alternatifler sunmaktadır. Bu alternatifler daha iyi çalışma koşulları temelinde daha fazla demokratik talep ve katılımları içermekte yenilikçi, katı hiyerarşilere sahip olmayan, çoğulcu ve ilerici politik mücadeleleri kapsamaktadır. Geniş kesimleri kapsayan yeni toplumsal hareket sendikacılığı, işçilerin kimliklerini de (cinsel yönelim, etnik, inanç vb.) içererek, çoğulcu ve demokratik prensipler çerçevesinde işçilerin ortak çıkarlarını savunmaktadır (Neary, 2006: 221-224).  Bu doğrultuda yeni sendikal hareketler, toplumsal hareketler, feminist hareket ve sivil toplum hareketleri için işyerindeki demokrasi uygulamaları, bu hareketlerin emek politikalarına yönelik kapsayıcı bir içerik sunabilmektedir.

İşyerinde demokrasi uygulamaları işçi meclisleri üzerinden gerçekleştirilmektedir. Bu meclislerde üretime yönelik kararların yanında ücret, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma süreleri, iş güvenliği gibi konular çalışanlar ile tartışılır ve karara bağlanır. Bu noktada katılımın doğrudan olması önemlidir. Meclislerde bulunan koordinatörler tarafından, üretim, mali durum, elde edilen fazla getirinin kullanımı gibi konular başta olmak üzere, işçiler bilgilendirilmekte, şeffaf ve hesap verilebilir bir anlayış benimsenmektedir. İşyerinde demokrasi uygulamalarının “eşitlik ilkesi” işçinin, üretim süreçlerine dair bilgi edinmesini sağlamaktadır. Meclislerde bulunan tüm işçi üyeler, hak ve yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Üye işçiler tarafından kolektif izleme mekanizmaları geliştirilir, üretim sürecinde yaşanan aksamaların sebebi tespit edilir. Sorumlulukların yerine getirilmesi açısından kolektif izleme mekanizmaları önemli bir rol oynar. İşyeri demokrasisi uygulamaları, eşit aylık kazanç ve eşit gelir dağılımı ilkelerini benimsemektedir. İşyeri demokrasinin düzeyi ve kalitesi işçiler arasında kolektif bilincin gelişmesine yol açmakta, emek dayanışmasını artırmaktadır. İşçilerin bu yöndeki deneyimi sendikal mücadeleler açısından önemli alternatifler sunabilmektedir. Bu deneyim kişilerin kolektif bilincini açığa çıkarmakta, eşitlikçi, demokratik ve dayanışmacı bir alternatifin gelişmesine sebep olmaktadır (Harnecker, 2007: 30-40).

İşyeri demokrasisi “kolektif yönetim” ve “katılımcı demokrasi” anlamına da gelmektedir. Ana akım dikey örgütlenmelerdeki şirket yapılarının aksine işçilerin üretim, bölüşüm, yatırım vb. süreçlere katılımı sağlamaktadır. Buna bağlı olarak kolektif mülkiyet anlayışı öne çıkmaktadır. İşyeri demokrasisi uygulamaları işyerinin özgül dinamiklerini dikkate almakta, işyeri dışında oluşan riskleri (yerellerde ekolojik dengeyi bozacak veya yerellerin toplumsal yaşamı etkileyecek üretim faaliyetleri vb.) hesaba katmaktadır. Bu yönüyle işyerinde demokrasi uygulamaları sadece işyeri odaklı olmamaktadır. İşyeri demokrasisi uygulamaları emekçileri güçlendirmekte, onların toplumsal alan içinde kurucu bir özne olmasını sağlamaktadır. Bunun sonucunda toplumsal alandaki eşitliksizle mücadele etmek için farklı bir alternatif sunmaktadır. İşyeri demokrasisi uygulamaları üretim ve bölüşüm sürecinde işçilerin karar alma, kontrol ve denetim mekanizmalarına katılımını geliştirmektedir. İşyerinin demokratikleşmesi başta kadınlar olmak üzere, diğer dezavantajlı grupların işyerinde bulunan örgütsel yapıya katılımını sağlamaktadır. İşe alım sürecinde yaşanan ırk, cinsiyet, inanç temelli ayrımcılığı ortadan kaldırabilmektedir. İşyeri demokrasisi uygulamaları, demokrasi uygulamalarını siyasetin ötesine geçirerek, toplumsal ve ekonomik yaşamda karşılık bulmasını sağlamaktadır (Aykaç, 2018: 143-145).

Kooperatifler ve İşyeri Demokrasisi

İşyerinde demokrasi uygulamaları, işyerinde karar alma süreçlerine işçilerin daha etkin katılımını sağlar. Hem psikolojik hem de ekonomik açıdan işçinin işe olan yaklaşımını olumlu yönde değiştirir. Ancak piramidal-katı hiyerarşik yapılara sahip olan şirketler, işyerinde demokrasi uygulamaları için olası bir zemin sunmaz. Bu noktada çalışma, işyerindeki demokrasi uygulamalarını dikey örgütlenen katı hiyerarşik şirketlerde değil daha esnek yapıda örgütlenen kooperatif yapılarında aramaya odaklanır.

Kooperatif kavramı, ilk olarak Fransa’da 1525 yılında “cooporatio” yani “işbirliği” anlamına gelen Latince kökenli bir kelimedir. Modern kooperatifçilik, 19. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa’da yaygın hale gelmiştir. Sanayi Devrimi sonrası işsizlik, göç, kentleşme gibi olguların görünür olması ve ekonomik eşitsizliğin artması sonucu ortaya çıkan kooperatifler, köklü bir tarihe sahiptir (Karadeniz, 2019: 302). Modern kooperatifçilik hareketini, ilk olarak ütopyacı sosyalistlerden Robert Owen, kendi fabrikalarındaki uygulamalar ile başlatmıştır (Can ve Sakarya, 2012: 29). Fabrikalarında çocukların çalışmasına izin vermeyen Owen, çok ağır koşullarda çalışan işçilerin, günlük çalışma saatlerini on buçuk saate indirmiş ağır çalışma koşullarını, sağlık ve emeklilik uygulamaları ile iyileştirmeye çalışmıştır (Halkçı Yerel Yönetimler, 2012, 88). Owen’dan etkilenen Dr. William King ise, 1828’de “Union Shop” olarak adlandırılan, birlik mağazalarını kurmuş ancak aşırı stok birikimi nedeniyle başarılı olamamıştır (Can ve Sakarya, 2012: 29).

Rochdale Haksever Öncüleri Kooperatifi, modern kooperatifçilik geleneğinin en önemli öncülerindendir. Kooperatif Manchester’da yoksul bir bölge olan Rochdale’de kurulmuştur. Bu hareketin içeriğini anlatan, Jacob Holyoake’ın “Rochdale Haksever Öncüleri” adlı çalışması, kooperatifçilik literatüründe önemli bir yer tutmakta ve günümüzdeki kooperatifçiliğin temellerini incelemektedir. 1991 yılına kadar bağımsız yapısını koruyan Rochdale öncüleri, Manchester’da melez bir şirket olan The Cooperative Group tarafından satın alınmıştır (Çıkın, 2016: 14-16).

Uluslararası Kooperatif Birliği (ICA), 1895’te Rochdale öncülerinin temel ilkelerinden yola çıkarak, Londra’da kurulmuştur. Kooperatif ilk kongresini; Arjantin, Belçika, Avustralya, Danimarka, Hindistan, Fransa, Almanya, İsviçre, İtalya, Sırbistan, Hollanda ve ABD’den gelen kooperatif üyeleri ile gerçekleştirmiştir. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşları sonucunda devamlılığını sürdüren tek uluslararası kuruluştur. ICA’nın tanımına göre kooperatifler; eşitlikçi ve demokratik prensiplere dayanan, üyelerinin ortak ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen, sadece kârı değil değerleri önemseyen, insan odaklı işletmelerdir. Kooperatiflerin vizyonu, eşitlik ve adalet amacıyla; işbirliği ve dayanışma yoluyla, sürdürebilir bir refah yaratmaktır. ICA’nın verilerine göre, dünyada 1 milyara yakın ortak sayısı ile 3 milyon kooperatif bulunmaktadır. Dünya nüfusunun %12’si bir kooperatif içinde yer almakta, kooperatifler dünya genelinde 280 milyon insanı istihdam etmektedir. En büyük 300 kooperatifin, yıllık kazancı toplam 2.034.98 milyar dolara denk gelmektedir. 3

Kooperatifleri hâkim şirket yapılarından ayıran en temel özellik ortak karar alma, ortak bölüşüm, ortak sorumluluk mekanizmalarının gelişmiş olmasıdır. Kooperatifler, kendi kendini idare eden, ortaklarına hizmet üreten, demokratik ve eşitlikçi yapılar olarak karşımıza çıkar (Karadeniz, 2018: 203). Ana akım şirketlerin temel amacı kâr sağlamak iken kooperatiflerin amacı minimum maliyetle ortaklarının ekonomik çıkarını korumaktır. Ana akım şirketler müşterilerine hizmet üretirken kooperatifler ise ortaklarına hizmet üretmektedir. Diğer taraftan şirketlerdeki ortakların hisseleri, hisse senetleri ile alınıp satılmakta, kooperatif ortaklarının hisseleri için böyle bir durum söz konusu olmamaktadır. Şirketlerin hisselerinin alınıp satılır olması bu hisselerin tek elde toplanmasına sebep olabilmektedir (Kalkan, 2018: 350). Kooperatifler birçok sektörde faaliyet göstermekte yerellerin ortak ihtiyaçları üzerinden örgütlenmektedir. Amaçları sadece kâr sağlamak değil, yerellerin kalkınması için toplumsal sürdürülebilir refahı inşa etmektir. Ortaklık, mülkiyet ve bölüşüm mekanizmaları demokratik prensiplere dayalı olmakta devlete nazaran özerk ve bağımsız alanlar oluşturmaktadır (Aykaç, 2018: 90-91).

ICA, kooperatiflerin temel ilkelerini şu şekilde sıralamaktadır: (4)

  • Gönüllü ve Açık Üyelik
  • Demokratik Üye Kontrolü
  • Üye Ekonomik Katılım
  • Özerklik ve Bağımsızlık
  • Eğitim, Öğretim ve Bilgi 
  • Kooperatifler Arası İş Birliği
  • Toplumsal Endişe

Kooperatifler ekonomik alanda işyerinde demokrasi uygulamaları açısından önemli bir yerde durmakta, hâkim şirket yapılarına göre toplumsal faydayı daha fazla öne çıkarmaktadır. Kooperatiflerin yerelin kendine özgü yapısına ve yerel dinamiklere göre şekillenmekte ortaya koydukları deneyimler, işyerinde demokrasi uygulamaları için ufuk açıcı olabilir. Özellikle krizlere dirençli yapıları, yerel kalkınmada oynadıkları öncü rol, dünya çapında kooperatifçiliğin ilgi görmesine neden olmaktadır. Kooperatiflere yönelik ilgi, küreselleşmenin yarattığı yıkıcı etki ile artış göstermekte kooperatiflerde bu süreçte ana akım şirketler gibi küreselleşmenin etkisini kırmak için stratejiler geliştirmektedir (Karadeniz, 2018: 303). Dolaysıyla kooperatif yapılarının esnek ve yatay örgütlenme biçimleri, demokratik ve eşitlikçi prensipleri, toplumsal faydayı öne çıkaran politikaları ve piyasa ve devlet alanları karşısındaki görece özerk konumları işyerinde demokrasi uygulamalarını geliştirebilir, uygun bir zemin hazırlayabilir.

Türkiye’deki kooperatifler içinde özgün bir yere sahip olduğu düşünülen “Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi”, piyasa koşullarına karşı sunduğu alternatif olanaklar ile içinde bulunduğu yerelin sosyo-ekonomik sorunlarına kendi yaratıcı çözümlerini geliştirmeyi başarabilmiştir denilebilir. Kooperatifin kuruluş aşamasındaki iddiası da “komisyoncu” ve “tefeci” gibi aktörleri devre dışı bırakan, diğer bir deyişle piyasacı aktörlerin hareket alanını daraltan, üreticileri desteklerken, tüketicilere organik/ekolojik ve güvenilir gıda sağlamayı hedeflemesidir. Kooperatifle beraber, durma noktasına gelen tarımsal faaliyetlerin tekrar canlandığı görülür. Tarımın canlanması yerelde istihdamı artırıcı bir etki yaratmıştır. Diğer taraftan kooperatif yerele dair sadece ekonomik politikalar benimsememiş, elde ettiği fazla getiriyi toplumsal faydayı öne çıkaran uygulamalarda (öğrenci bursu, yoksul ailelere yardım gibi) kullanmıştır. Bu doğrultuda “S.S. Ovacık 94 Mahallesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi”nin özgün bir deneyim olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Kooperatif bu özgünlüğünü, piyasa ve devlet kurumlarıyla olan ilişkisinden, tarıma dayalı yerel ekonomi üzerindeki dönüştürücü etkisinden, toplumsal faydayı öne çıkaran pratiklerinden, üretim/bölüşüm süreçlerini örgütleme biçiminden ve işçilere yönelik benimsediği emek politikalarından almaktadır (Göçer, 2020).

Demokrasiyi İşyerinde Aramak: Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nde Demokratik Uygulamalar

2014 yılında Ovacık’ta yapılan yerel seçimleri Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) adayı olan Fatih Mehmet Maçoğlu kazandı. (5)
Belediye başkanı olduktan sonra toplumcu belediyecilik uygulamaları ile gündeme gelen Maçoğlu, sosyal, görsel ve yazılı medyada büyük bir ilgi ile karşı karşıya kaldı. Ovacık’ta ortaya çıkan ve Türkiye kamuoyunda Ovacık modeli olarak geçen toplumcu belediyecilik uygulamaları, ülke genelinde sıklıkla duyulmaya başlandı. Belediye’nin ilk icraatları arasında Ovacık’ta ulaşımı ücretsiz hale getirmek vardı. Suya ulaşımın bir hak olduğunu söyleyen Maçoğlu, halktan sadece sembolik olarak (elli kuruş) su parası talep ettiklerini belirtti. Belediyeyi 1 milyon 150 bin lira borçla devralan TKP’li belediye, bu borcu 2018 yılında 642 bin liraya indirdiğini bildirdi. Belediye işçilerinin maaşı 4 bin lira olarak belirlendi. Şeffaf belediyecilik anlayışı doğrultusunda belediye binasına gelir gider tablosunun bulunduğu pankartlar asıldı. 2018 yılında 642 bin lira olan borca karşılık, belediyenin kasasında 600 bin lira bulunmaktaydı. Köylüyü üretime kazandırmak için 600 dönümlük hazine arazileri tarıma açıldı. Köylüler tarıma açılan arazilere fasulye, nohut ve patates ekmeye başladı. Buradan elde edilen gelirle yoksul ailelere yardım, öğrencilere ise burs sağlandığı belirtildi.6 Sonraki süreçte Ovacık’ta, 2017 yılında Sınırlı Sorumlu Ovacık 94 Mahallesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi kuruldu. Kooperatifin kurulmasına öncülük eden TKP’li belediyenin toplumcu uygulamaları, kooperatifin güçlenmesinde büyük rol oynadı. Özelikle neo-liberal politikaların yıkıcı endüstriyel tarım uygulamaları ve 1994’te yaşanan zorunlu göçün, Ovacık’ta tarımsal alanları değersizleştiği bilinmektedir. Bu anlamda kooperatifin kuruluşu ile tarımsal alanların tekrar üretime döndüğü görülmektedir. Süreç içinde bazı köylere dönüşler olmuş, tarımsal alanların örgütlenmesinde belediyenin büyük rol oynadığı görülmüştür. Kooperatifleşme sürecine gidilmesinin nedenlerinden biri de politik koşullar olmuş, kayyum atamaları veya seçimlerde yereli kaybetme ihtimali, kooperatifleşme sürecini hızlandırmıştır.

Bu noktada çalışma, Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ndeki işyeri demokrasisi uygulamalarına odaklanmaktadır. Kooperatifte işyeri demokrasisi uygulamaları var mıdır? Var ise süreç nasıl işlemektedir? İşçiler bu sürece nasıl katılmaktadır? Bu süreçlere katılım işçileri nasıl etkilemektedir? Çalışma, bu sorunsallar üzerinden gerçekleşmektedir. 2019 yılında yapılan alan araştırması üzerinden elde edilen veriler sonucunda oluşturulan temalar içerisinden en dikkat çekenlerinden biri “işyeri demokrasisi” olmaktadır.(7)  Çalışmada, nitel araştırma yöntemi benimsenmiştir. Bunun nedeni nitel araştırma yönteminin, araştırmacının “toplumsal bağlama” dikkat çekmesine olanak vermesidir. “Toplumsal bağlam,” çalışma sahasını kavramamızı sağlarken, “toplumsal eylemi” ortaya çıkaran olguları anlamamıza yardımcı olur (Neuman, 2017: 234). Nitel araştırma, interdisipliner perspektifi benimseyerek, araştırma sorunsalını bütüncül bir şekilde ele almayı hedefler (Karataş, 2015: 62). Bu doğrultuda çalışma, derinlemesine mülakat (görüşme) yoluyla gerçekleştirilmiştir. Görüşülen 11 işçiden, önceden izin alınarak ses kaydı alınmış, ardından deşifre edilerek alan hakkında ilgili dokümanlar toplanmıştır. Yalnız görüşmecilerden 2 tanesi ses kaydı alınmasına izin vermemiştir. Söz konusu görüşmecilerle soru cevap şeklinde yazılı olarak mülakat gerçekleştirilmiştir. Yapılan deşifreler ile elde edilen veriler ortaya çıkan temalar üzerinden değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler konu başlıklarına ve sorulara göre kategorilendirilmiştir. Dokümanlar yazılırken saha gözlemleri ve saha notlarından da yararlanılmıştır.

Bu doğrultuda görüşülen kooperatif işçileri aşağıdaki tabloda İ (İ1, İ2, İ3… İ11) şeklinde kodlanmış, işçilere ait demografik özellikler ortaya çıkarılmıştır: 

Tablo 1. Görüşme Yapılan Kooperatif Çalışan İşçilerin Demografik
Özellikleri

Kooperatifte, ilk önce gönüllü olarak çalıştığını belirten İ1, tarlada ve kooperatifin kargo bölümünde maaşlı olarak çalıştığını belirtmiştir. Bir süre İstanbul’da yaşadığını belirten İ2, şu anda kooperatife bağlı kültür evinde gönüllü olarak müzik öğretmenliği yapmakta, yerelde bulunan çocuklara müzik ve sanat dersleri vermektedir, ayrıca Ovacık’ta bir terzi dükkânı bulunmaktadır. İ3 uzun yıllar Adana’da yaşadığını ve çalıştığını sonrasında ise Ovacık’a döndüğünü belirterek kooperatife bağlı kadın tekstil atölyesinin ilk çalışanlarından olduğunu ifade etmiştir. İ4, ses kaydı ile görüşme vermeyi kabul etmemiştir. Yazılı bir şekilde görüşmeyi kabul eden İ4, zorunlu göç uygulamaları sonucunda köyünü terk ederek uzun yıllar Denizli’de yaşadığını belirtmiş, yıllarca tekstil atölyesinde çalıştığını, evlendikten sonra memleketine geri döndüğünü söylemiştir. İ5 üniversiteden sonra Ovacık’a geldiğini, yarı zamanlı ve gönüllü olarak kooperatifte çalıştığını belirtmiştir. Üniversitede okuduğu sırada kafelerde garsonluk yaptığını söylemiştir. İ6 eşini kanserden kaybettiğini belirterek evi kendisinin geçindirmek zorunda kaldığını söylemiştir. Bunun için kooperatife başvurduğunu ve kooperatifte ihtiyacı olduğu için çalışmaya başladığını söylemiştir. Kooperatife bağlı mandırada gıda mühendisliği yapan İ7 ise, bir süre Ovacık dışında çalıştığını ancak çalışma şartlarının ağır olduğunu bunun üzerine de kooperatifte çalışmaya başladığını ifade etmiştir. Ovacıktan hiç çıkmadığını belirten İ8, kooperatife bağlı mandırada işçi olarak çalışmaktadır ve peynir yapımından sorumlu olduğunu ifade etmiştir. İ9 ses kaydı ile görüşme yapmayı kabul etmeyerek yazılı bir şekilde görüşmeyi kabul etmiştir. Beş yıl politik sebeplerden dolayı cezaevinde kaldığını, ardından kooperatifle ilişkiye geçerek, gönüllü ve maaşlı çalıştığını söylemiştir. İ10 ise ön lisans adalet mezunu olduğunu, ondan sonra bir süre işsiz kaldığını, sonrasında kooperatifte iş bulduğunu belirtmiştir. İ11 ise zorunlu göç uygulamaları sonucunda İstanbul’a yerleşmiş, burada tekstil atölyelerinde işçi olarak çalışmış, sonrasında eşinden boşanınca Ovacık’a yerleşmiştir.

Kooperatifte işçiler haftada 39 saat çalışmakta, hafta sonlarını ise tatil olarak geçirmektedir. Alan çalışması yapıldığı sırada, tekstil atölyesinde 20’ye yakın kadın dönüşümlü olarak çalışmakta ayrıca kooperatife bağlı mandırada 5 tane erkek işçi çalışmaktadır. İşçilerin çoğu kooperatiften önce, metropollerde güvencesiz ve geçici işlerde çalışmıştır. Görüşmecilerden biri yaşadığı deneyimi şu şekilde aktarmaktadır:

Yani ben İstanbul’da üretim ve kalite noktasında çalıştım firmalarda. İki-üç iş değiştirdim. Yani şöyle direkt paragözüyle bakıyor çalışanlara. Senin sağlık durumun nedir? Çalışma saatlerin nedir? Buna bakmıyorlar. Sosyal yaşamın da çok yok. Zaten zamanın yarısı yolda geçiyor. İki saat- üç saat. Benimsemediğim bir sistemdi, yapıydı bir çalışma şekliydi. (İ7) 

Kooperatifin, diğer çalışma alanlarına göre, işçilere sunduğu alternatiflerden biri çalışma saatleri olmaktadır. İşgücü piyasaları ile kooperatifi karşılaştıran İ11 iki çalışma ortamı arasındaki farkı şöyle anlatmaktaydı:

Mesela çalışma saatleri, biz orda saat 8’de iş başı yapıyorduk. Saat 7’ye kadar. Burada saat 9’da iş başı yapıyoruz, 6’da bırakıyoruz ve çay paydoslarımız yarım saat, öğlen paydosumuz bir saat. Orda sadece 15 dakika, 15 dakika çay paydosu bile değil. 10 dakika çay paydosu ve öğlende 45 dakika yemek molası. Hiç başını kaldıramıyorsun. Sürekli bir robot şeklinde çalışıyorsun. Kafanı kaldırmadan, burada en azından bir işin oldu mu gidiyorsun. Orda bir izin bırakın hastaneye bile gidemiyorduk. Ağrıdan ölsen bile zar zor izin veriyorlar. O şekilde yani ki kendimi bir robot gibi görüyordum orda.

Bir diğer işçi ise büyük kentlerde yaşadığı iş deneyimini şöyle aktarmaktaydı:

Oradaki çalışma şartları gerçekten çok ağır. Ben atölyelerde çalıştığım dönemlerde mesai yaptığım zamanlar mesailerimiz yazılmıyordu. Sigortalarımız eksik yatırılıyordu. Çalışma saatlerimiz uzuyordu. Çalışma koşulları çok uygun değildi. Hem kişi olarak mesela ustalar oluyordu şefler oluyordu. Yani herkesten ayrı bir şey alıyorduk emir alıyorduk. Burada öyle bir şey yok hani emri kimse bize vermiyor. Kimse ustabaşımız ya da şefimiz patronumuz değil (İ3).

Kooperatifte hiyerarşiye dayalı ilişkilerin gelişmediği görülmekte, her çalışan birimin kendi içinde özerk bir konumu bulunmaktadır. Yönetimle düzenli olarak toplantılar alınmakta, onun dışında işçilerin kendi arasında belirledikleri temsilciler toplantıdan önce sorun yaşanırsa denetleyici birimlere bildirmektedir. İşçilerin diğer çalışma deneyimlerinde en çok şikâyet ettiği şeylerden biri patron-usta baskısı olmakta, kooperatifte ise öyle bir durumun olmadığının altını çizmektedirler. İ3 kooperatifteki çalışma ortamı hakkındaki görüşlerini şu sözler ile ifade etmektedir:

Hayatım boyunca yani on beş yaşından beri iş hayatındayım. Hem okuyorum hem de çalışıyorum; çalışmayı çok seviyorum. Bu, benim için gerçekten burada bir sene oldu. Bir senedir burada çalışıyorum ve benim için umut oldu burası. Hem benim için hem kadınlar için umut oldu ve sadece kendim için değil kadınlar için de bir şey yapma arzusu. Yani benim gibi kadınlar için bir şey yapma arzusu doldu içime. Şimdi tekrar doğmuş gibi hissettim yani çalışınca tekrar doğmuş gibi hissettim ama çalışmadığım dönemde o ilk dört yılım gerçekten çok böyle ufacık hissediyordum yani kendimi. Bu küçük Ovacık’ta kaybolmuş gibi hissediyordum. Eşimin durumu, hani işsizliği çocuğumuzun olması hani onun ihtiyaçlarını karşılayamamamız yani çok sorundu benim için. Ama bu son bir yılım gerçekten benim için umut dolu. (İ3)

Kooperatifte, işçiler arasında hiyerarşinin olmaması, eşit ücret dağılımı ve diğer piyasalara göre çalışma koşullarının daha iyi olması, işyerindeki demokratik uygulamaları kolaylaştırmaktadır. İşçiler, üretim sürecinin her aşamasına katılabilmekte fikrini ifade edebilmektedir. 8

Kooperatif, işçi meclisleri oluşturarak çalışanların yönetime katılmasının yolunu açar. Bu durum yönetim ile üretim arasındaki kopukluğu engellemeyi sağlar. Kolektif yönetim anlayışı gelişmeye başlar. Buna bağlı olarak işçilerin kolektif vizyonu ortaya çıkar. Böylelikle emekçilerin kendi arasındaki dayanışma ağı güçlenmiş olur.

Biz toplantı yapıyoruz. Kooperatif başlamadan, ürün gelmeden önce. Kooperatifte evet bir yönetim var ama kararları yönetim almıyor sonuçta. Toplanıyoruz, konuşuluyor, ediliyor ya da alacakları kararlar bildiriliyor. Böyle yapılacak. Örneğin bir toplantıda çalışma saatleri kırk beş miydi? Bunu otuz dokuza mı kırka mı indirildiğini bizim aldığımız kararla. Örneğin, işte yönetimde olan arkadaşlar maaş almaması gibi yani bunlar toplu karar veriliyor. Evet, bir yönetim bir resmiyet var ama sonuçta orda toplu kararlar alınıyor. Toplu veriliyor. Biz, bu şeye başlamadan önce de bir hafta on gün önce yönetim ve çalışan arkadaşlarla toplanıyoruz bir araya. Onlar işte işin falan gün başlayacaklarını bizde falan gün başlayacağımızı tamam böyle ortak konuşuyoruz ama bugün de bu saatte başlayacaksın, yani dayatma yok (İ1).

İşçilerin bulunduğu toplantılarda birçok konu ele alınmakta, üretim ve bölüşüm gibi konular hakkında planlamalar yapılmakta, işçiler elde edilen kârı denetleyebilmekte, hesap sorabilmektedir. Bu durum şeffaf, hesap verebilir yönetim anlayışını örgütler. Böylelikle işçiler üretimin her sürecine katılır ve bu süreci örgütleyen güç oldukları için işgücünün verimi artmış olur.

Zaten her aylık her ay toplantılarımız oluyor. Bizim kooperatif yönetimiyle hatta başkan katılımı ile birlikte hep birlikte orda aylık bütçe konuşuluyor. Zaten gelir gider tablosu açıklanıyor. Genel işte gidişat konuşuluyor, en son hani sorunlar üzerinden konuşulup tartışılıyor. Ona dair bir çözüm bulunuyor. (İ10)

İş saatleri, ücretler gibi konular yapılan toplantılarda işçilerle beraber belirlenmektedir. İşin planlaması, işbölümü gibi süreçlere işçilerin dâhil edilmesi, katılımcı işyeri demokrasisi uygulamalarını geliştirmekte Ovacık’ı dayanışmacı, kolektif, demokratik ve eşitlikçi bir örnek olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Yani dediğim gibi hani, şey fikirler söyleniyordu. Mesela hani bu iş saatleri ile ilgili ya da izinle ilgili ya da işbölümü ile ilgili konularla, ücretle ilgili bunlar konuşulup, bu konularda herkes fikrini söylüyordu.Yönetimdeki kişilerle beraber ortak bir paydada buluşuyordu. Hani her söylenen olacak diye bir şey yok ama bir payda da buluşuyordu. Çalışanlarla beraber ya da yönetimdeki kişilerle beraber bir masada oturup güzel bir şekilde sohbet tarzında konuşup yapılıyordu bunlar. Karara bağlanıyordu. (İ5)

Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, piyasa koşullarına göre işyerini çalışanların lehine örgütlemekte, işçiler ücret, izin ve çalışma saatlerini katılımcı bir şekilde hep beraber belirlemektedir. İşyeri demokrasisi deneyimi açısından, katılımcı bir alternatif ortaya koyan kooperatif, işyerinde demokrasi uygulamalarıyla dikkat çekici bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kooperatif, işyerinde yatay bir örgütleme modeli benimsemekte, patronluk, ustalık gibi hiyerarşileri de ortadan kaldırmaktadır.

Sonuç ve Değerlendirme

İşyerinde demokrasi uygulamaları üretim sürecini çoğulcu ve katılımcı bir şekilde örgütlemeyi hedefler. Ana akım şirketlerin hiyerarşik dikey örgütlemelerine karşı alternatif işyeri yapıları oluşturarak, demokrasinin işyerindeki prensiplerini ortaya koymaya çalışır. Katılımcı demokrasi uygulamalarını işyerinde geliştirir, demokrasi pratiklerini siyasetin alanından çıkarır, toplumsal ve ekonomik alana taşır ve demokrasiyi yeniden inşa etmeyi amaçlar. İşyeri demokrasisi deneyimleri, bireylerin yurttaşlık bilincini geliştirir. Dolayısıyla işyeri demokrasisi, emek mücadelesi ve demokrasi mücadelesinin kesiştiği noktayı işaret eder. Kolektif ve katılımcı yönetim anlayışıyla, işçilerin refah düzeylerini artırmayı amaçlayan işyeri demokrasisi, demokrasi pratiklerinin yerellerde (yani işyerinde) deneyimlenmesine imkân sağlar. İşyerinde deneyimlenen demokrasi pratikleri, sosyal eşitsizlikler karşısında emekçileri güçlendirir. İşyerinde emek dayanışmasının önünü açar. Emek dayanışmasının işyerlerinde yaygınlaşması, işlevsiz hale gelen sendikal örgütlerin üzerinde dönüştürme etkisi yaratabilir.

Kooperatifler gibi esnek örgütlenmeler işyerinde demokrasi uygulamaları için olası bir zemin sağlar. Kooperatiflerin eşitlikçi, demokratik ve toplumsal faydayı öne çıkaran prensipleri, işyerinde demokrasi pratiklerini geliştirebilir, ayrıca alternatif bir işyeri olma potansiyeli taşıyabilir. Kooperatiflerde gelişen işyeri demokrasisi uygulamaları, özellikle emekçi kitlelerin öncülüğünü yapacak sendika tipi örgütlenmeler için de öğretici olabilir.

Bu doğrultuda Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, alternatif emek politikalarıyla işçilere alternatif bir işyeri imkânı sunmaktadır. Bilindiği üzere, küresel esnek piyasalarda emekçiler, çok uzun saatler boyunca çalışmakta bunun karşılığında ise hak ettikleri ücretleri alamamaktadır. Yani artı değere bağlı sömürü biçimi, acımasız bir hal almaktadır. Bu doğrultuda Ovacık kooperatifinin sunduğu ilk alternatif, çalışma saatlerinde olmaktadır. Çalışma saatleri işçi yöneticilerin katıldığı toplantılar ile belirlenmiştir. İşçiler haftada otuz dokuz saat çalışmakta, hafta sonları ise tatil yapabilmektedir. İşçilerin hepsi asgari ücret almakta bu durum adil ücret paylaşımına işaret etmektedir.

Diğer taraftan kooperatif yatay örgütlenme modeli seçerek, hiyerarşiye bağlı ilişkilerin gelişmesini engellemiştir. İşyerinde yönetici, patron, ustabaşı gibi otoritelerin bulunmaması işçilerin üretim süreçlerine katılımı üzerinde etkili olmaktadır. Bu durum, işçilerin psikolojilerinde ve çalışma motivasyonlarında olumlu bir etki yaratmakta, işi daha çok sahiplenmelerine neden olmaktadır (İ4, İ5, İ10, İ11). İşçilerin çoğunun, esnek emek piyasalarındaki çalışma ortamını deneyimlemiş olmaları, kooperatifle kurduğu ilişkiyi daha anlamlı kılmaktadır. İşçiler, kapitalist işgücü piyasalarına göre kooperatifte kendini daha mutlu ve değerli hissetmektedir (İ3, İ4, İ5, İ11). Ayrıca işçiler, üretim ve bölüşüm ilişkilerinin tüm süreçlerine katılmakta, oluşturdukları işçi meclisleriyle elde edilen kâr üzerinde denetimi sağlayabilmektedir. Böylelikle işyeri ve üretimle ilgili alınacak kararlar üzerinde etkili olabilmektedirler. Bu durum, işyerinde demokratik uygulamaların gelişmesine ve katılımcı bir demokrasi anlayışının işyerinde oluşmasına katkı sağlamaktadır. Yalnız işçilerin birbirine karşı olan tutumunda güvensizlik, kişisel değerler ve önyargıların bu süreçte etkili olduğunu unutmamak gerekir.

Sonuç olarak, Ovacık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nde yaşanan işyeri demokrasisi deneyimi, işyerinde demokrasi pratiklerini gözlemleyebildiğimiz ampirik bir alan olarak karşımıza çıkar. Kooperatifte çalışan işçilerin çoğu, esnek emek piyasalarında çalışmış, bu süre boyunca işyerinde anti-demokratik uygulamalara maruz kalmıştır. İşçilerin bu deneyimi, Ovacık kooperatifinin bu tartışma açısından önemini ortaya koymaktadır. İşçiler çalışma saatleri, ücret, işin planlanması gibi konularla ilgili işyerindeki problemleri meclislerde tartışmakta; bölüşüm ve üretim süreçlerine doğrudan katılabilmekte, bu süreçleri denetleyebilmektedir. Bu durum, işçilerin iş ile kurduğu ilişkiyi olumlu etkilemekte, verimliliği artırırken, işçilere özgüven kazandırmakta (psikolojik etki) ve işin daha çok sahiplenilmesine neden olmaktadır.

 

DİPNOTLAR

1. Bu çalışmanın verileri, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bilimsel
Araştırmalar Koordinasyonluğu Birimi tarafından desteklenen, 19/092/02/5
numaralı “Alternatif Bir Üretim Biçimi Olarak Kooperatifçilik: S.S. Ovacık
94. Mahallesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin Dayanışma Ekonomileri
Açısından İncelenmesi” adlı yüksek lisans tez projesine dayanmaktadır.
Sağladıkları katkılardan dolayı teşekkür ederiz.

2. https://files.eric.ed.gov/fulltext/ED504672.pdf, Erişim Tarihi: 01.10.2020.

3. https://www.ica.coop/en, Erişim Tarihi: 06.10.2020.

4. https://www.ica.coop/en/cooperatives/cooperative-identity, Erişim Tarihi:
06.10.2020.

5. https://www.haberturk.com/secim/secim2014/yerel-secim/ilce/
ovacik-787, ErişimTarihi: 06.10.2020.

6. https://www.youtube.com/watch?v=JoCk56YIa1c, Erişim Tarihi:
10.06.2020.

7. Ayrıntılar için bkz. Göçer, M. C. (2020) Alternatif Bir Üretim Biçimi Olarak
Kooperatifçilik: S. S. Ovacık 94. Mah. Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin
Dayanışma Ekonomileri Açısından İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri ABD, Muğla.

8. Araştırmanın bir parçası olarak kadın işçiler ve kooperatif yöneticilerinin
katıldığı toplantı, katılımlı gözlem yoluyla izlenmiştir. Kültür merkezinde
gerçekleşen toplantıya 14 kadın, 4 erkek yönetici ve bir de kooperatifin
Tunceli’den gelen kadın temsilcisi katılmıştır. Toplantıda lojistik
sorunlar, mali bütçe, çalışma alanındaki sıkıntılar ve yönetim tarafından
bilgilendirmeler yapılmıştır. Özellikle atölyede yaşanan havalandırma
problemi üzerinde durulmuştur. Tunceli’den gelen kadın temsilci, Ovacık’ta
kooperatifle beraber kadın emeğinin kurumsallaştığını belirtmiştir. Bunu
çoğaltmak için diğer bölgelerde yapılan çalışmaları anlatmış, sonrasında
kooperatifin borçlarından bahsedilmiştir. Malzeme stokunda sıkıntı
olduğunu belirten işçiler olmuştur. Yönetimde bulunanlar ise bu sıkıntının
sebeplerini işçilerle paylaşmıştır.

KAYNAKÇA

Atzeni, M. (2016). “Capitalism, Workers Organising And The Shifting
Meanings Of Workplace Democracy”, Journal Labor History, 57(3): 374-
389.

Aykaç, A. (2018). Dayanışma Ekonomileri-Üretim ve Bölüşüme Alternatif
Yaklaşımlar, (İstanbul: Metis Yayınları).

Bora, T., N. Erdoğan (2015). “Cüppenin, Kılıcın ve Kalemin Mahcup
Yoksulları, Yeni Kapitalizm, Yeni İşsizlik ve Beyaz Yakalılar”, Boşuna mı
Okuduk? Türkiye’de Beyaz Yakalı İşsizliği, (ed.) T., Bora, A., Bora, N., Erdoğan, İ., Üstün, (İstanbul: İletişim Yayınları).

Can, M. F., E. Sakarya (2012). “Türkiye’de Tarım ve Hayvancılık
Kooperatiflerinin Tarihsel Gelişimi, İktisadi Önemi ve Mevcut Durumu”,
Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 1(83): 27-36.

Cohen, J. (1999). “Strateji ya da Kimlik: Yeni Teorik Paradigmalar ve Sosyal
Hareketler”, Yeni Sosyal Hareketler, (der.) K. Çayır, 109-130 içinde,
(İstanbul: Kaknüs Yayınları).

Çıkın, A. (2016). Bir Başkadır Kooperatifçilik, İzmir: S.S. Tariş Zeytin ve
Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği.

Dereli, S. (2015). “Endüstri Devrimi ve Endüstri İlişkileri”, Klasikten Küresele
Endüstri İlişkileri, (ed.) E. Yazıcı, 31-52 içinde, (Ankara: Orion Yayınevi).

Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Atölye Sonuç Metinleri, (2012). Devrimci
Halkçı Yerel Yönetimler Çalıştayı.

Ercan, F., Ş. Özar (2000). “Emek Piyasası Teorileri ve Türkiye’de Emek
Piyasası Çalışmalarına Eleştirel Bir Bakış”, Toplum Bilim, 86: 22-70.

Göçer, M. C. (2020). Alternatif Bir Üretim Biçimi Olarak Kooperatifçilik:
S. S. Ovacık 94. Mah. Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin Dayanışma
Ekonomileri Açısından İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma
Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri ABD, Muğla.

Harnecker, C. P. (2007). “Workplace Democracy and Collective Consciousness
An Empirical Study of Venezuelan Cooperatives”, Monthly Review, 27-40.

Hatcher, T. (2007). “Workplace Democracy: A Review of Literature and
Implications for Human Resource Development”. https://files.eric.ed.gov/
fulltext/ED504672.pdf, Erişim Tarihi: 01.10.2020.

Kalkan, G. (2018). “Kooperatiflerde Kurumsal Yönetim”, Krize Karşı
Kooperatifler Deneyimler, Tartışmalar, Alternatifler, (ed.) F. S. Öngel, U.
D. Yıldırım, 347-381 içinde, (Ankara: Nota Bene Yayınları).

Karadeniz, F. R. (2018). “Ulusal Kooperatifler’den Neo-liberal Kooperatiflere:
Neo-liberal Küreselleşme Sürecinde Kooperatiflerin Dönüşümü”, Krize
Karşı Kooperatifler Deneyimler, Tartışmalar, Alternatifler, (ed.) F. S.
Öngel, U. D. Yıldırım, 301-322 içinde, (Ankara: Nota Bene Yayınları).

Karataş, Z. (2015). “Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri”, Manevi
Temelli Sosyal Hizmet Araştırmaları Dergisi, 1(1): 62-80.

Laclau, E., C. Mouffe (2008). Hegemonya ve Sosyalist Strateji-Radikal
Demokratik Bir Politikaya Doğru, (çev. A. Kardam), (İstanbul: İletişim
Yayınları).

Neary, M. (2006). “Emek Hareket Eder: Toplumsal Hareket Sendikacılığı
Kavramının Bir Eleştirisi”, Emek Tartışması Kapitalist İşin Teorisine ve
Gerçekliğine Dair Bir İnceleme, (ed.) A. C. Dinerstein ve M. Neary, (çev.
Ö. Yalçın), 217-256 içinde, (İstanbul: Otonom Yayıncılık).

Neuman, L. W. (2017). Toplumsal Araştırma Yöntemleri Nitel ve Nicel
Yaklaşımlar 1, (çev.) S. Özge, (Ankara: Yayın Odası).

Özbek, Ç. (2018) “Bir Yönetim Biçimi Olarak Demokrasi ve Yönetişim
Üzerine Bir Değerlendirme”, Disiplinlerarası Bakış Açısı ile Yönetişim,
(ed. T. Uçma Uysal, G. Kurt), (Ankara: Gazi Kitabevi).

Özbek, Ç. (2015) Demokrasinin Yeni Aktörleri: Ekolojik, Feminist ve LGBT
Hareketleri Bağlamında Sivil Toplum Örgütleri, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Sosyoloji ABD, Muğla.

Panict, L. (2002). “Emek Stratejileri Üzerine Düşünceler”, Praksis, 8: 91-124.

Pausch, M. (2013). “Workplace Democracy: From a Democratic Ideal to a
Managerial Tool and Back” The Innovation Journal: The Public Sector
Innovation Journal, 19(1), Article 3.

Skelley, B. D. (1989). Workplace Democracy And Od: Phılosophıcal And
Practıcal Connectıons. https://www.jstor.org/stable/40861397. pdf, Erişim
Tarihi: 01.10.2020.

İnternet Kaynakları

https://www.ica.coop/en, Erişim Tarihi: 06.10.2020.

https://files.eric.ed.gov/fulltext/ED504672.pdf, Erişim Tarihi: 01.10.2020.

https://www.ica.coop/en/cooperatives/cooperative-identity, Erişim Tarihi:
06.10.2020.

https://www.haberturk.com/secim/secim2014/yerel-secim/ilce/ovacik-787,
Erişim Tarihi: 06.10.2020.

https://www.youtube.com/watch?v=JoCk56YIa1c , Erişim Tarihi: 10.06.2020.

 

KAYNAK