Avrupa Tarihinde Cadılık ve Kadınlar – 2

Günümüzde cadı avları konulu pek çok araştırma yapılmaktadır. Özellikle feminist bilim insanları dikkatleri bu konuya yöneltmeyi başarmış ve ciddi nesnel araştırmalara imza atmışlardır. Mary Daly, Barbara Ehrenreich, Deirde English ve Carolyn Merchant başta pek çok araştırmacı cadı avlarının kadınları tıbbi bilginin sahibi ve icracısı olmaktan nasıl alıkoyduğunu, kadınların ataerkil yaşam içerisine sıkıştırılıp, baş eğmeye mecbur kılındığını ve tabiatla kadın ilişkisini bozmaya yönelik ne yönde adım atıldığını aydınlatmışlardır.

Cadı avları konusu, esasen Amerika’nın keşfinin ardından yerli halkların katledilmesi ve köle ticareti gibi kapitalizmin yükseliş sürecinden bağımsız değildir. Çok göz önüne alınmasa da kapitalizmin yükselişinde gerçekleşen koşullardan bir diğeri de cadı avlarıdır. Cadı avları içerisine pek çok neden sıkıştırılabilir. Fakat konuya kapitalizmin doğuş sürecinden bakarsak, bazı etkenlere dikkat çekmek gerek. Bunlardan İngiltere çitleme hareketleri ve İngiltere’deki cadı avları ilişkisi örneğinden bir tartışma açalım.

İngiltere’de ortaya çıkan ve daha sonra Fransa başta olmak üzere Avrupa’ya yayılan çitleme hareketleri; varlıklı köylülerin, toprak sahiplerinin ve ayrıcalıklı şahısların, halka ait olan ortak kullanım alanlarını çitlemek suretiyle el koymasıdır. Bu topraklarda yaşamını sürdüren köylüler ve yoksullar, söz konusu topraklardan mahrum bırakılmak suretiyle sefalete ve açlığa itilmişti. Toprak ticarileşti ve tekeller oluşmaya başladı. Cadı avı ile bu meselenin ilişkisine gelirsek, tesadüftür ki cadı avlarının olduğu köyler genelde çitleme hareketinin yaşandığı yerlerdir. İngiltere’de XVI. asırda artıp, XVII. asırda zirveye ulaşan cadı avları, toplumsal ve ekonomik dönüşümün söz konusu olduğu, piyasanın yeniden şekillendiği döneme paralel, adaletsizliğin ve yoksulluğun çoğaldığı bir zamanda yaşanmıştır. Çünkü çitlemenin önünü açmak adına cadılık suçlamaları çok güzel ve masrafsız bir yol olarak görülüyordu. Başta kadınlar, ortak toprakları terk etmeyenler bu suçlamayla katlediliyordu.

Cadıların sadece kurban olduğu konusu aslında meseleyi daraltmaktan öteye varmaz. Onlar aslında en başta direnişçidirler. Kadınlar bir anlamda dışlanmaya ve yoksullaştırılmaya baş kaldırdılar. Kendilerine omuz vermeyenleri ve kendilerini kınayanları lanetlediler. Kadınların tepkileri, cadıların musallat olması durumu olarak görülüp davalar açıldı. Kadınların tepkilerinin nedeni maruz kaldıkları haksızlığa insanların kayıtsız kalması ve yaşadıkları acılardan doğan öfke, hepsinden öte üzerlerine yönelen nefrete karşı bir reddediş şeklinde yorumlanabilir.

Çitleme hareketlerinin yarattığı yoksulluk isyanı doğurdu. Toplumda yoksullar, köylüler ve çiftçiler, yeryüzündeki adaletsizliği bitirecek büyük bir devrime adım atma umuduyla mücadele eden kişiler oldular. Kadınlar bu hareketin ön safındaydı ve arazilerine el koyanların çektikleri çitleri yıkarak protestolara katılıyorlardı. Bunların yanında büyüsel pratiklere başvurarak, yaşananları düzeltmek adına bir uğraş da söz konusu idi. Söz konusu kitlesel hareketler iktidar güçleri için ciddi bir tehditti. Bu sebeple de cadılık faaliyetleri bahanesiyle ciddi kırımlar gerçekleştiriyorlardı. Sömürünün başındakiler “cadılık” kisvesiyle aslında, kitlesel itaatsizlikleri, mülkiyete dönük başkaldırıyı ve devlet-kilise kontrolündeki cinsiyet normları dışında hareket edenleri cezalandırmaktaydı.

Yani dinlerin tanrı düşmanı şeytanı, erklerin düzenini korumak adına en büyük destekçisi oldu. Yaratılan düzene çomak sokan şeytana hizmet etmekle yaftalandı. Söz konusu düzen büyüdükçe sömürü, yoksulluk ve ölüm arttı. Eskiden az müdahale edilen cinsel normlar yeni sömürü sisteminde kontrol altına alınmalıydı. En başta da kadınların gözünde, devletin ve kilisenin kuralları dışına çıkmanın şeytanın yolunda ilerlemek oluğu algısı oluşturuldu. Öte yandan genelde kadınlar cadılık ve büyüsel pratiklerle uğraşan hemcinslerini yakalatmıyorlardı. Daha çok erkeklerden yöneltilen söz konusuydu. Kadınların birbirlerini ele vermemesi hadisesi 16. ve 17. asır İngiltere’sinde sorun olarak görüldü. Halka ait olan alanların sadece bir grup kişinin mülkiyetine dönüştürülmesi sürecinde, kadınların da bir birlerine karşı kışkırtıldığı ve bu yönde cadı avları uygulamaları yürütüldüğü görülmüştür.

Tarihte cadılık ile uğraşan, cadılığı övgüyle yapan kişiler elbette söz konusuydu. Cadı olarak halktan zorla yardım isteyen, bazı taleplerde bulunanlar söz konusuydu. Komşularına, hayvanlarına, ürünlerine ve bazı kritik iktisadi faaliyetlere zarar verme yolunu izleyen kişiler mevcuttu. Bu noktada asıl sorular şunlar olmalı, cadıları bu faaliyetlere iten, iktisadi ve ticari yaşama zarar vermelerinin sebebi nedir? Çitleme hareketleri öncesi, daha bir yüz yıl öncesine kadar komünal yaşayan kırsal halk, hep beraber karnavalların kutlandığı köylerde böylesine bir öfkeyi nasıl çıkardı? Toplumsal düzene zorla müdahale gerçekleşmeden evvel, halkın içinde saygın olan şifa başta olmak üzere pek çok sebep için başvurulan cadılar neden şeytanlaştırıldı?

Kapitalizme doğru Avrupa taşrası, yeni iktisadi düzene ve bunun getirdiği toplumsal düzene karşı tehdit oluşturuyordu. Kırsaldaki kültür ve inanç uygulamaları değişmeli ve denetim alına alınmalıydı. Dünyayı anlamaya çabalamak doğrultusundaki çabalar din ve devlet otoritesinin çizgisi dışında olamazdı. Otoritenin dayatmalarına alternatif olacak uygulama ve düşünceler, uzak durulması gereken ve batıl ilan edilen bir dünya idi. İngiltere’deki söz konusu çitleme hareketleri, sadece kimi güçlerin toprağı çitlemesi ve mülkiyetlerine katmasından ibaret bir durum değildi. Bundan öte, bedenin, bilginin, insanlar arası ilişkilerin ve doğa ile olan ilişkilerin etrafının çitlenmesi ve denetlenmesi durumuydu.