
Devletin ve dönemin muktedirlerinin Dersim soykırımını örtbas etmek için kullandığı en önemli, ancak tamamıyla gerçekdışı, karalama ve iftira argümanı ‘Dersim’de bir isyan olduğu’, isyan önderlerinden olan Seyyid Rıza’nın da yurtdışına kaçmaya çalışırken yakalandığıdır.
Konuya hangi açıdan bakarsak bakalım Dersim’de bir isyanın olmadığı apaçık ortadadır. 1847’den 1938 soykırım tarihine kadar geçen doksan yıllık yaşanmışlıklar, belgeler incelendiğinde görülüyor ki, Dersim’de kurulu düzene karşı bir isyan yoktur. Ancak, Dersim’de tarih boyu yaşanan bir gerçek vardır ve o gerçek de tekçi, inkârcı, katliamcı zihniyetin genelde kendisi dışındaki tüm kesimlere karşı sürdürdüğü saldırı, düşmanlıkları özelde Dersim(liler)e de fazlasıyla uyguladığıdır. Çok doğal olarak, Dersimliler bu saldırılara karşı kendilerini, ailelerini, evlerini, yurtlarını, tarihi ve inançsal değerlerini savunmak için şanlı ve onurlu direnişler sergilemiştir. Bu direniş haksızlığa, baskı ve saldırıya karşı bir öz savunma ve direniştir. Bu durum eğer isyan diye anlatılıyor, buna isyan deniyorsa, zulme karşı olan bu isyanı sonuna kadar sahiplenmek haksızlığa, zulme karşıyım diyenlerin de tavrı olmalıdır.
Özetle Dersim’de bir isyan olmadığı gibi, Seyyid Rıza’nın “kaçarken yakalandığı” da büyük bir yalandır. Zira 1937 baharında başlayan, savaş uçaklarının da kullanıldığı harekâtta çok sayıda aşiret mensubu reisleriyle birlikte teslim olur, bir kısmı yakalanır, yüzlercesi de saldırılarda yaşamını yitirir. Her geçen gün daha fazla kişi yaşamını yitirir. Seyyid Rıza, 11 Eylül tarihinde daha fazla can kaybı olmaması için yanında iki kişi olduğu halde Erzincan valisiyle görüşmeye giderken, üstelik “kaçacakmış süsü verilerek’ yakalanır. Seyyid Rıza’nın yakalanış haberi 13-15 Eylül tarihli Tan ve Ulus gazetelerinde duyurulur ve ekim ayı ortasına doğru da Elazığ’a getirilirler.
Bilindiği üzere, Seyyid Rıza’nın 15 Kasım’da, savcı ve mahkeme heyeti değiştirilerek hafta sonu görülen yargılamasında yaşı da hukuk dışı bir şekilde küçültülür. Oğlu Reşik Hüseyin’in de yaşı büyütüldükten sonra diğer arkadaşlarıyla birlikte idam edilir. Devletin “tedip” ve “tenkil” değil, bir soykırım düşüncesinde olduğu o kadar bellidir ki, Dersimliler’in tümünün silahlarını teslim etmiş olması, Seyyid Rıza’nın Erzincan’a gidip yakalanması ya da teslim olması bile bu düşmanlığın bitmediğini gösteriyor. Ve ne yazık ki, asıl tertele günleriyle büyük acılar bundan sonra yaşanacaktır.
Çünkü Seyyid Rıza’nın Erzincan’da gözaltına alınmasından birkaç gün sonra 18 Eylül 1937’de Başbakan İsmet İnönü mecliste, “Birkaç aydır kamuoyunu meşgul eden Tunceli hadisesi artık tamamen çözülmüş olup tarihe karışmıştır. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden altı aşirettir. Bugün itibarıyla bu altı aşiretin ne kadar adamı varsa, bunlar reisleriyle beraber ele geçirilmiş olup faaliyet imkânından mahrum edilmiştir. Cumhuriyet ordusu, tüm bölgedeki uçurumlar, derelerin, dağlar artık Ankara sokakları kadar huzurlu ve güvenlikli hale getirilip jandarmanın ayak basmadığı yer, inmediği dere, çıkmadığı tepe yoktur,” şeklinde konuşur.
Aynı konuşmada, Birinci Dersim Harekâtı sırasında isyancilardan 265 kişinin öldürüldüğü, 20 kişinin yaralandığı, devletin kaybının 30 ölü, 51 yaralı olduğunu, 849 kişinin teslim olduğunu, Dersim konusunun halledildiğini ve artık islah, imar, medenilestirme(!) programının başlatılması sırası geldiğini söyleyen İsmet İnönü’nün bu anlattıkları M. Kemal ve arkadaşları tarafından yeterli bulunmaz. Hemen konuşmadan iki gün sonra görevden azledilip yerine de Celal Bayar başvekil olarak atanır. Bu atamadan da bir kez daha anlıyoruz ki, devletin Dersim’in Alevi Kızılbaş inancıyla, Zaza, Kürt kimliğiyle derdi ve düşmanlığı devam etmektedir. Rea Haq inancı, Alevi Kızılbaş inancı devlet için sapkın bir inançtır. Dersimliler eşkıyadır, devlet için bir çıbandır. Bu çıban kökünden kesilip atılmalıdır. Başbakan İsmet İnönü, “Dersim meselesini ortadan kaldırdık, Dersim müşkülünden kurtulduk,” dese de, Atatürk, Fevzi Çakmak, Celal Bayar ve arkadaşları açısından Dersim meselesi çözülmemiştir. Onlar Dersim’i tamamen temizlemek, yok etmek gerektiğine karar vermişlerdir.
Kaynak: Geçmişten Bugüne ALEVİLİK TARİHİ, İsyan, Direniş, Katliamlar – Erdal Yıldırım – Babek Yayınları