“Deli Ête”yi Tanır Mısınız?
-Ben tanırım.
Nedendir bilmem, ilk yazımda size “Deli Ête”yi anlatmak istedim. Kimse onu yazmadı sadece doğduğu köyde zorlu hayatı anlatıldı. Elimizde sadece bir video kaydı, bir kaç fotoğrafı var. Ben ise bir çocuğun hafızasında canlı kalan anısını size anlatmak istedim. Bilirsiniz ki çocukken hafızamıza yer eden insanlar kolay kolay unutulmaz. “Deli Ête” de benim için onlardan birisiydi. Belki de bu yüzden “Deli Ête” unutulmasın, hatırlansın, bilinsin istedim, belki de ara ara aklıma geldiği için bir iç döküş sayılabilir bu yazı.
Asıl adı Yeter. Ama nedendir bilmem ona hep “Deli Ête” derlerdi. Çok zorluk yaşamış, çok sıkıntılar çekmiş. Bunun için mi bu “delilik” bir pranga gibi her yere peşinden gelmiş bilmiyorum.
Dersim’in sıcak bir yaz gününde onunla tanıştık. Her yaz olduğu gibi annemler, beni yaz tatilinde Dersim’e, anneannemin yanına yollamıştı. Köy minibüsünde sıcaktan bunalırken, Munzur’un yol boyu kıvrılıp gidişini izlerken, onunla tanışacağımı tahmin edebilir miydim?
Sonunda köye varmıştık, minibüsten iner inmez dikkatimi çeken ilk şey büyük badem ağacı olmuştu, belki de çocuk olduğum için o badem ağacı bana çok büyük gelmişti. Ağacın altında ise bir çadır vardı. Bu çadırda Ête kalıyordu. Sığınacak bir dam bulamamış, yaşadığı zorlu hayatı da sırtına alıp bu badem ağacının gölgesine sığınmış.
Günler geçiyordu, uzaktan çadırı izliyordum. Birgün merak edip sordum; orada kim kalıyor diye.
“Orada ‘Deli Ête’ kalıyor demişlerdi.”
Deli kelimesini duyunca çocuk aklım korkmuştu, bir yandan ise merakım büsbütün artmıştı. Evin büyüklerinden biri -kim olduğunu hatırlamıyorum- beni onunla tanıştırmaya götürmüştü.
Gittiğimizde çadırın içinde çay demliyordu. Davetsiz misafirlerini görünce şaşırmıştı.
Ama beni görünce daha çok şaşırmıştı, ondan korkmayan bir çocuk gördüğü içindi bu şaşkınlık, belki de ilk kez bir çocuk çadırına giriyordu. Köydeki çocuklar ondan korkardı, neden korktuklarına da anlam verememiştim. Hatta bazen onu kızdırırlardı. Bu durum beni hem incitir hem de kızdırırdı.
O beni inceliyordu, ben de onu inceliyordum. Çadırın içinde bir süre öylece durduk, sonunda çadırın içini ve onu görebilmenin sevinci vardı üzerimde. Çok fazla eşyası yoktu. Eski püskü battaniyeler, tabak ve bardaklar, eski bir tüp ve çaydanlık dışında bir şey hatırlamıyorum. Şaşkınlığı geçtikten sonra beni sormuştu.
-Na çêneke kam a? / Bu kız kim?
dediğini hatırlıyorum ve yanaklarıma kondurduğu içten öpücüğü.
Deli Éte’yi tanır mısınız?
-Ben tanırım.
Bana gösterdiği şefkati tanırım bir de tarayıp ördüğü saçlarını. Küfür eder bazen, yine kim sinirlendirmiştir bilinmez.
Aradan biraz zaman geçmişti, evin kapısının önünde belirdi, şaşırmıştık. Beni görmeye gelmiş, belli ki sevmişti beni. Elinde siyah bir bakkal poşeti vardı. İçinde meyve suyu ve kek vardi. Kırmanckî bir şeyler demişti, o an anlamayıp teyzeme bakmıştım.
-Çêneke sûke ra ama, gunek a, canê xo wazeno / Şehirden geldi kız, canı ister, yazıktır.
Bu böylece devam etti, ara sıra elinde siyah bir poşetle beni ziyarete gelirdi, bazen de ben onun çadırına misafirliğe giderdim. Bana karşı böyle sevecen olması hoşuma giderdi. Şimdi bile bunu yazarken yüzümde hüzünle karışık bir tebessüm belirdi. Onun sigarısını iştahla içerken suratında beliren ifade gibi. Kapımızın önünde otururken mutlaka sigara yakardı, ben de sessiz sakin onu izlerdim.
Hikâyesini sormak hiç aklıma gelmedi, çocukluk işte. Tek düşündüğüm şey “kış gelince o çadırda nasıl yaşayacak” düşüncesiydi.
Yıllar sonra hikâyesini öğrendim. Öğrendiğim zaman ne badem ağacı yerindeydi ne de çadır. Sanki köy benim bildiğim köy değildi artık. Acı bir şekilde kaybettiği çocuklarına gösteremediği şefkati mi göstermişti bana, yoksa onu sevecen bir şekilde izleyen gözlerimi mi yakın bulmuştu kendisine? diye düşündüm bir süre. Belki de her ikisi…
Uzunca bir süre “Deli Ête”yi merak ettim. O badem ağacı ile birlikte o da kökünden yok olmuş gibiydi. Kimsesi yok sanırdım, meğer ablası varmış artık onun yanında kalıyormuş.
Bir daha karşılaşmayız sanıyordum, yine bir yaz tatilinde hiç beklenmedik bir anda ona rastladım. Aradan epey zaman geçmişti, ben büyümüştüm o ise iyice yaşlanmıştı. Yanına gittim, beni tanımadı. Buna epey içerlenmiştim. Yine eski günlerde olduğu gibi yanına oturdum ve iştahla sigara içişini izledim. Bu onu son görüşüm oldu.
2016 yılında vefat etti, ölüm haberini bir akşam üstü öğrendik.
Sessiz sakin iç ceker gibi göçmüş bu dünyadan.
Deli Ete’yi tanır mısınız?
-Ben tanırım
Şefkatle yanağından öptüğü bu çocuk, onu unutmadı.