Prof. Dr. Bülent Bilmez – Artı Gerçek
Tarih Tersleri’nde bir süredir ele aldığım Dersim 1937-38 tarihini Dersimli bir birey olarak elli yıldır öğrenme ve anlama çabası içindeyim. Ancak tarihçi olarak konuyu profesyonel bağlamda çalışmaya başlayalı on beş yıl olmuş!
Bu çalışmaların ilk ürünü Tarih Vakfı tarafından yürütülen kuşaklararası bellek konulu bir proje (2011) ve Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından 2015 yılında yayınlanan kitap çalışması oldu.
Bunu, 2012 yılında Toplumsal Tarih dergisinin 217. ve 218. sayılarında yayınlanan, konuyla ilgili literatürün eleştirel analizinden ibaret makalelerim takip etti.
Dersim 38’e dair araştırmalarımla ilgili o zaman kadarki birikimimi, 2012 yılında yayınlanan sevgili Özgür Fındık’ın Kara Vagon kitabında yer alan yazımda daha derli toplu sunma olanağı buldum.
Bu alanla alakalı kaynak toplamaya ve farklı okumalar yapmaya aralıksız devam etmekle birlikte, maalesef araya giren farklı sorumluluklar ve başka alanlarda devam eden çalışmalarım nedeniyle sürekli ve istikrarlı bir şekilde sistemli çalışma olanağım olmadı.
*****
Nihayet üç-dört yıl önce uzun erimli bir Dersim 1937-38 projesi kapsamında bu olanağı buldum.
Dersim’de saha çalışmalarını yaklaşık otuz yıldır yürüten kadim dostum/abim Cemal Taş ile birlikte üç yıldır sürdürdüğümüz “katliam yerleri ve vakaları envanter çalışması” konulu kapsamlı bir internet sitesi ve kitap hazırlığımız devam etmektedir. Bu kapsamda hazırlanan, bugüne kadar saha çalışması gerçekleştirdiğimiz bazı katliam yerleri ve vakalarıyla ilgili videolara internet üzerinden erişmek mümkün.
Bu süreçte Dersim coğrafyası, yer isimleri, aşiretler, inanç ve dil gruplarıyla ilgili edindiğim olgusal bilgiler, oldukça karmaşık sosyal-kültürel yapıyı daha iyi tanımama olanak sağlamıştır.
Bugüne kadarki Dersim 38’le ilgili çalışmalarımdan yola çıkarak konunun sadece bir boyutuyla ilgili kısa bir makalem, 2023 yılında yayınlanan çok kapsamlı bir derlemede yer aldı. Dersim ‘38’le ilgili daha geniş bir makalem ise İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından 2024 yılı içinde yayınlanacak olan başka derleme içinde yer alacak.
Dersim-Kırıma dair tüm bu çalışma ve yayınlarımda temel amacım, Dersim ‘38 meselesini tarihsel bağlamı ve dönemin küresel konjonktürü içinde anlama ve anlamlandırma çabası olmuştur.
*****
Daha önce Tarih Tersleri’nde altını çizdiğim üzere, Dersim ‘38 konulu tarihyazımsal çalışmaların adlandırma, anlamlandırma ve özellikle yüzleşme konusunda sunacağı katkı sınırlıdır. Daha doğrusu, yaşananın bir kırım olduğunu anlamak için bugüne kadar yayınlanmış çalışmalar yeterlidir.
Nihayetinde, bugün çok elzem olan yüzleşme, hesaplaşma ve onarıcı adalet için bence daha fazla tarih çalışması şart değildir.
Bugün, bu konuda asıl görev siyasi ve toplumsal kurum ve bireylere düşmektedir.
Bu görevin en önemli boyutu, konuyla ilgili zihinsel ve duygusal körlüğü aşmak için verilmesi gereken siyasi ve özellikle ideolojik mücadeledir ki bunun en basit ifadesi demokratikleşmedir.
Yüzleşme, hesaplaşma ve adalet ile (siyasi, toplumsal ve kültürel) demokratikleşme arasındaki diyalektik ilişki doğru orantılı ve karşılıklıdır.
Kısaca: Ne kadar demokratikleşme, o kadar yüzleşme, hesaplaşma ve adalet!
Aynı zamanda: Ne kadar, yüzleşme, hesaplaşma ve adalet, o kadar demokratikleşme!
Bu konuyu kapatmadan önce not etmeliyim ki henüz soğukkanlı bir şekilde tartışamadığımız 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de yaşananlar, demokratikleşmenin yüzleşme ve onarıcı adalet ile olan ilişkisini ve bunun da küresel konjonktürle olan bağlarını incelemek için çok iyi bir laboratuvar niteliğindedir.
Dersim ’38 ile ilgili Tarih Tersleri’nin başka bir yazısında belirttiğim üzere, bağnazca “AKP düşmanlığı” veya “hep haklı olma konforu” gibi nedenlerle bazıları kabul etmese de bu çeyreğin ilk yarısında yaşanan demokratikleşme sürecinin, özellikle Dersim 38’le yüzleşme konusunda yaşattığı büyük sıçrama inkâr edilemez. Diğer yandan, çeyreğin ikinci yarısında yaşanan unut(tur)ma ve inkar stratejilerinin giderek daha fazla öne çıkması da aynı nedene dayanır.
*****
Dersim-Kırım araştırmaları için genel bazı öneri ve uyarıları sıralayarak bitirmek istediğim bu yazı dizisinin sondan önceki bu bölümünde, Dersim-Kırım araştırmaları ve tartışmaları için, maddeler halinde sıralayacağım bir dönemlendirme önerisi sunmak itiyorum.
1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonraki geleneksel veya modern-öncesi Osmanlı dönemini ve “Dersim-Kırım’ın ön-tarihi” olarak kabul edilebilecek olan -1840’lardan 1930’lara kadar süren- “Dersim’in Kısa Ondokuzuncu Yüzyılı”nı bir yana bırakarak, doğrudan Dersim-Kırım sürecinin dönemlendirmesi meselesini ele almak istiyorum.
*****
DERSİM-KIRIM DÖNEMLENDİRMESİ (1935-1947)
- Hazırlık dönemi (1935-37)
- Yasal çerçeve hazırlıkları (1935 yılı sonu-1936 yılı başı)
- Son askeri-idari hazırlıklar (Şubat 1936-Mayıs 1937)
- Tertele süreci (1937-1938)
- İç Dersim’de Katliam (Mayıs-Kasım 1937)
- Tüm Dersim’de Soykırım (Temmuz-Ağustos 1938)
- Dersim-Kırımın tamamlanma süreci (1938-1947)
*****
Öncelikle belirtmem gerekiyor ki Dersim ve Dersimliliğin coğrafya ve kimlik bağlamında ortadan kaldırılması planı olarak Dersim-Kırım süreci, 1935-47 yılları arasında yaşanmıştır.
Bu sürecin ilk dönemini oluşturan 1935-37 arasındaki dönem hazırlık sürecini kapsar.
Yasal çerçeve hazırlık aşaması 1935 yılı sonunda başlar ve 1936 yılı başında tamamlanır.
Yasal çerçeve hazırlık süreci, 1935’nin son aylarında Munzur ve Tunç Eli adlarıyla TBMM’de müzakere edilerek 25 Aralık 1935 tarihinde kabul edilen ve 2 Ocak 1936 tarihinde 3195 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan, 2884 sayılı “Tunceli vilâyetinin idaresi hakkında kanun” aracılığıyla başlamıştır.
Ancak Tunceli vilayeti, halen mevcut olmayan “vilayetin idaresi hakkında kanun” çıktıktan sonra kurulur! Yani, 25 Aralık 1935 tarihinde TBMM’de kabul edilen ve 4 Ocak 1936 tarih ve 3197 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 2885 sayılı “Yeniden 9 kaza ve 5 vilayet teşkiline ve bunlarla 32 nahiyeye ait kadrolar hakkında kanun” aracılığıyla Tunceli Vilayeti kurulmuştur.
Dersim-Kırım’ın ana aktörü de bu sırada belirlenmiştir: 6 Ocak 1936 tarihli ve 2-3823 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan Dördüncü Umum Müfettişlik.
Askeri altyapı için son hazırlıklar bir yıldan biraz uzun bir sürede tamamlanır (Şubat 1936-Mayıs 1937). Kışla ve karakol yapımı ve silah toplama aracılığıyla askeri hazırlıklar hızlandırılır; Elâzığ merkezli idari (kurumsal) yapılanma tamamlanır ve hummalı altyapı (yol, köprü vd.) çalışmaları devam ettirilir.
Nihayet 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yeni aşamaya geçilir.
*****
İkinci dönem olarak Tertele süreci (1937-1938) ise birincisi 1937 Mayıs-Kasım aylarında ve ikincisi 1938 Temmuz-Ağustos aylarında olmak üzere, iki çok farklı aşamada yaşanır.
Mayıs-Eylül 1937 aylarında Dördüncü Umumi Müfettişlik yönetiminde İç-Dersim’de katliamlar, kovuşturmalar ve baskılar aracılığıyla askeriyenin tam kontrolü, dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye göre Eylül 1937 itibariyle sağlanmıştır.
Eylül-Kasım 1937 aylarında ise olağanüstü mahkeme tarafından gerçekleştirilen hukuk dışı yargılama sonucunda 15 Kasım 1937’de önde gelenlerin idamı ve onlarca kişinin hapishanelerde tedrici olarak ölüme terk edilmesi, esasen intikam ve geride kalanlara korku salma amacı taşımaktadır.
Diğer yandan Tertele’nin ikinci aşamasını oluşturan 1938 Soykırımı, iki aylık (Temmuz-Ağustos 1938) kısa bir sürede gerçekleşmiştir.
Üçüncü Ordu’nun katılımıyla tüm Dersim’de gerçekleştirilen ‘tarama’ operasyonları sonucunda katledilen sivillerin sayısının en az on üç bin olduğu bilinmektedir.
Eklemek gerekir ki Tertele sürecinin özellikle soykırım aşamasında yaşanan toplu katliamlar, çocuklara el koymalar ve yaşamın idamesini engellemek için köy yakmalar, hayvanların telef edilmesi ve insanlık suçu oluşturan benzeri cürümlerin yaşandığı vakalar ve mekanlar yıllar sürecek mikro tarih araştırmalarını beklemektedir.
*****
Üçüncü dönem olarak Dersim-Kırımın tamamına erdirilmesi süreci ise (1938-1947), diğer süreçlerin devamı olarak, ama kendi başına ele alınmalıdır.
Bu dönemde bölgede olağanüstü (daha doğrusu hukuk dışı) uygulamalar nedeniyle korkudan dağlara sığınmış sivillerin bitmek bilmeyen kovuşturulmaları, yasak bölge ilan edilmiş alanlar başta olmak üzere her yerde yaşam olanaklarının sınırlandırılması ve travma yaşayan toplumun insanlık-dışı koşullarda hayatlarını sürdürme çabalarının suiistimali aracılığıyla Dersim’in ve Dersimliliğin kalıntılarının yeni kurulmuş Tunceli’den tasfiyesi devam etmiştir.
Ayrıca Anadolu’nun değişik yerlerine ‘serpiştirilen’ sürgün Dersimliler hakkında yürütülen özel politikalar aracığıyla sürgünde ‘eritilen’ Dersimlilik kimliğinin (Dersimliliğin tortularının) tasfiyesi süreci de başlamıştır.
Süresi 1940 yılında dolan 2884 sayılı “Tunceli vilâyetinin idaresi hakkındaki kanun”, önce 1939 yılı sonunda çıkan kanunla üç yıl için uzatılmıştır. Daha sonra, 1942 yılı sonunda iki yıl ve ardından 1944 ve 1945 yıllarının sonlarında da birer yıl uzatılarak Dersim-Kırım süreci 1947 yılına kadar devam ettirilmiştir.
Nihayet 18 Haziran 1946 tarihinde kabul edilen ve 24 Haziran 1947 tarih ve 6640 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 5098 sayılı “İskân Kanununun bazı maddelerinin kaldırılmasına, değiştirilmesine ve bu kanuna yeniden bazı madde ve fıkralar ilâvesine dair kanun” sonrasında sürgünlerin nakledildikleri yerlerden memleketlerine dönmelerine izin verilmiştir.
Bu arada, 1 Ocak 1947’de yürürlüğe girmek üzere 30 Aralık 1946 tarihinde çıkarılan ve 6 Ocak 1947 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, 4993 sayılı “Tunceli İl Merkezinin Kalan Kasabasına nakline (…) dair kanun” ile valilik bugünkü Tunceli merkezine taşındı ve Dersim’in tasfiyesinde yeni aşamaya geçildi.
*****
1947 sonrasında da devam eden ve 1980’lerden itibaren yeni bir aşamaya geçen Dersim’e yönelik istisnai kültür politikaları ve özellikle son yıllarda gündeme gelen barajların yapımı üzerinden Dersim’in tasfiye sürecinin halen devam ettiği gerçeği, kadim medeniyetin tamamen ortadan kalkmadığının veya yeniden canlandığının kanıtı olarak da kabul edilebilir.
Ancak 1960’lardan itibaren modern(ist) sol muhalif söylemle sentezlenen günümüz Dersim gerçekliği, büyük oranda geleneğin yeniden icadına dayanmaktadır.
Bu gerçekliği akılda tutarak ve modern dönemin mitleştirmelerine kapılmadan genel Dersim araştırmalarının devam ettirilmesi gerektiği gibi, özel olarak Dersim-Kırım araştırmaları da anakronik yaklaşımdan uzak bir eleştirellikle devam ettirilmelidir.
Bu çerçevede altını çizmek istediğim bazı uyarı ve önerilere, bu yazı dizisinin son bölümünü oluşturacak bir sonraki yazıda yer vereceğim.
Bülent Bilmez: Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme,