İnsanın Aydınlık Yüzü Doğanın Yüzüydü; Heraklet, Ampedokles, Herodot…

Yirmi dört yüz yıl önce Heraklet: “doğada durgunluğun olmadığını,” doğanın durmadan değişip yenilendiğini söylemişti. Hareketi keşfetmişti. Yani her şey değişkendi. Doğa ne bir tanrı tarafından ne de bir insan tarafından yaratılmıştı, evren eskiden olduğu gibi şimdi de, kendi kuralları içerisinde var olacaktı. İlk Heraklit söylemişti bunları.

Sonra Sicilya’lı Ampedokles, o da dünyanın sahibi olduğunu söyleyen tanrılara kızmış, onların soyundan gelenleri gülünç bulmuş, evrenin sahibi tanrılar olamaz demişti, başına çetin belalar açmıştı. Kibirli tanrılar ve onların soyundan geldiklerini söyleyen soylular kızmışlardı.

Ampedokles dünyanın “su, ateş, toprak ve havadan” meydana geldiğini savundu.

Herodot geldi onlardan sonra yanlarına. Zamanına göre çağdaşları olan diğer filozoflara göre biraz ayrı yaşamıştı. Bodrum, Milas ve İzmir’de yaşamıştı. Sonra Atina’ya geçti. Herodot’un babası Yukarı Mezopotamya’dan (Dersim’den) gelmişti Ege’ye. Herodot Milas’ta doğmuştu. Karyalıların arasında yetişmişti.

O zamanlar Anadolu’da beş dil vardı. Fenikelikerin, Luvilerin, Misyalıların, Pelasgların (Pelasglar Kuzey Kafkas kökenliydiler) ve Doğuda Yukarı Mezopotamya’dan (Dersim’de) Dımılilerin dilleri Dımılice egemendi. Dımilice Luvilerle çağdaş bir dildi. Herodot’un yazdıkları arasında yüzlerce Dımılki sözcük vardır. Şu bir kaç örnek: Herodot, Yol’a Ra der. Dike, en dike, waye, kore, awuke, pegi, part, heniya, partheniya ve daha pek çok sözcük o zamanlar konuşulan ve bugünde aynı anlamları ifade eden Dımılki sözcüklerdi. Bunlar Herodot’un yazdıkları arasında kullandığı sözcüklerdir.

O yüzyıllarda Latin alfabesi yeni yeni geliştiriliyordu. Herodot’un kullandığı alfabe o yüzyıllarda Fenikelilerin kullandığı alfabeydi. O zamanlar Anadolu da, bu dillere bağlı irili ufaklı lehçeler de yaşıyordu. Pek çok kaynakta pek çok antik el yazmacısı, bu lehçelerin beşi geçmediğini yazmaktadırlar. Anadolu, o yüzyıllarda Perslerin saldırılarına uğradı.

Biriken binlerce yıllık kültür, Ege’de, Milas’ta, Didim’de, Bergama’da, Dikili’de, Foça’da, İzmir’de, 80’e yakın kentlerde gelişmişti. Bunların geliştiği o noktalarda bilim geliştirilmişti.

Bilginler, gezginler, Anadolu’dan, Kafkasya’dan, Mısır’dan, Mezopotamya’dan, Nil kıyılarından, İskenderiye’den, Babil’den toplamışlardı o bilgileri. En çok da cesur denizciler, kurnaz tüccarlar, köle acılarıyla, askeri stratejistler öncü olmuşlardı.

Herodot, çağından biraz geride yaşayandı. Onun çağdaşları, ondan çok daha ilerideydiler. Herodot, tüm antik edebiyat el yazmacıları gibi işitip gördüklerini, gezip öğrendiklerini yazıya geçirdi ve batıya taşıdı. O yüzyıllarda Atina; bilimin, mitolojinin, sanatın, dülgercilerin, taş işleme ustalarının, tiyatrocuların, felsefecilerin, söz sanatı retorikçilerin, hoşgörünün geliştirildiği yeni bir merkezdi.

Herodot zamanında yaşamış pek çok bilimci, ırmaktaki suların, güneş ışınlarının etkisiyle buharlaştığını biliyordu. Herodot ise güneşin bir tanrı olduğunu savunuyor; “güneş, gökte gezerken ırmaklardan su içen bir tanrıdır” diyor, ona inanıyor, dedelerinin dinini savunuyordu. Tarihte geriye çekiliyordu. Tarihte geriye çekilmek, tersine adım atmaktı ve bu imkansızdı…

*

SALTIK; Turabi: FELSEFE YAZILARI Karalama Notları, Babek Yayınları, Ekim 2020 İstanbul.