Osmanlı dönemi, Aleviler için zulüm ve baskı dönemiydi. Bunun böyle olmasının belli başlı sebepleri vardı. Aleviler, her dönem en aydınlık yüzlü fikirleri savundular. Osmanlı gericiliğinin, tabu ve bağnazlığına, karagerici Şeyhülislam, kadı ve mollalarının yalan, iftira ve uydurma hurafelerine inanmadı, karşı durdular. Her zaman kadın erkek bir arada oldular, düğünlerde, eğlencelerde, ibadet, inançlarda, cemlerde, semahlarda Aleviler, kadınlarıyla yan yana oldular. Haremlik-selamlık bilmediler. Onların inançlarında Ramazan orucu tutmak yoktu, camiye gitmedi, namaz kılmadılar, Hacca gitmediler. Onların anlayışında zekat bile farklıydı. Bilgi alıp vermek, doğayı-insanı anlamak, kavramak, insanı sevmek en büyük zekattı.
Kendi, inanç alanlarında, cemleri, semahları ve Alevi Ocaklarıyla, yolu, erkanı, toplumsal kurallarıyla, kendi öğretilerini hayata geçirdiler. Anlayışlarıyla yaşadılar. Alevi / Kızılbaş yaşamı, Osmanlı merkezi idaresine ve onun şeriat anlayışına tersti. Bundan ve daha onlarca sebepten dolayı Aleviler, Osmanlı yönetimiyle ters düştü, katliamlarla karşılaştılar.
Daha en başından beri, Alevi öğretisi, hoşgörüsü; eline, beline, diline düsturu, Anadolu da, Balkanlar da yaygınlaştırıldı. Aleviler geliştirdikleri Dergahlarının sayesinde Osmanlı, oraları Alevilerin sayesinde kolaylıkla ele geçirmişti. Yüzlerce yıl Balkanlardan farklı halklar, inançlar arasında Alevi hoşgörüsü ve insan sevgisi kabul görmüş ve oralarda Osmanlı, Alevilerin yüzünden başarılı olmuştu. Ne zamanki Osmanlı oraları kaybetmeye başladı, oralarda Alevi/Bektaşi katliamları yaptı.
II. Mahmut, döneminde (1808-1839), Balkanlarda, Alevi katliamları yapıldı, o zamanlar Balkanlarda 140’tan fazla Alevi Dergahını II. Mahmut kapattı. Bugünde oralarda geride kalan Alevileri /Bektaşileri; TC. TİKA ve Diyanet aracılığıyla Sünnileştirmekte, Alevi Dergahlarını camiye çevirirken, orada yaşayan Bektaşilere İmam Hatip açmaktadır.
Osmanlı şeriatı, ne Alevileri hazmetti ne de onların inançlarını tanıdı. Alevilere, onların inançlarına, yaşamına saldırıldı hep. En aşağılık söylemlerle iftiralar attı, “mum söndü”, “nikahı geçersiz”, “katli vacip, kanı helal” dedi, katliamlar yaptı.
Bu konuda Osmanlı, daha 1501’lerde Alevilere / Kızılbaşlara yönelik ilk fetvayı, II. Beyazıd döneminde (1478-1512) verdi. Beyazıd’ın yönetimi altındaki karagerici, bağnaz ve Alevi /Kızılbaş düşmanı Hamza Saru Görez, 1501’de Aleviler için fetva vermişti. Ne yazık ki onun verdiği fetvaya 500 yıldır Sünniler hala inanmaktadırlar. Bu fetva gereğince Alevilerinin kestiği yenilmiyor hala. 500 senedir Sünni yurttaşlar komşusu Alevilerinin elinde kesilen kurbanı alıp yememektedirler. Bu çağda; aklı, vicdanı olan Sünni Müslümanlar, şimdi siz bilin ki Osmanlı müftüsü Hamza Saru Görez denilen o bağnaz, o karagerici, o yobaz, o molla kafalı, katil, insanlık düşmanıdır. O müftünün verdiği şu fetvaya bakın:
“Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki (…) Bu topluluğun (Alevi Kızılbaşların) kafir ve dinsiz olduğuna fetva verdik. Bu topluluğun kestiği veya gerek şahinle gerek ok ile avladığı hayvanlar murdardır. ‘Kestiğ yenmez’ onların gerek kendi aralarında gerekse başka topluluklarla yaptıkları evlilikler muteber değildir. Onlara ait kasabalar varsa, o kasabanın bütün insanlarını öldürüp, mallarını, miraslarını, evlatlarını alma (…) Onların öldürülmesi vaciptir. “
SALTIK, Turabi: Alevilikte Ocaklar Gerçeği 4 Kapı 40 Makam Öğretisi, Babek/Sancı Yay., Ekim 2017 İstanbul.