Almanya Dersim Katliamını Nasıl İzledi?

Ayşegül Karakülhancı
Gazete Duvar – 15 Şubat 2020

Tarihçi İsmail Küpeli, Dersim katilamına ilişkin bir Alman belgesi ortaya çıkardı. Almanya’nın Trabzon Konsolosu’nun bir Türk komutanın anlatımına dayandırdığı belgede “Gözle görebildiği alan içerisinde sayabildiği ölü erkek sayısı 5000 civarındaymış. 1000 kadın ve küçük çocuğu Trabzon’a getirmişler” ifadeleri yer alıyor. Küpeli, Sovyetler Birliği’nde de 38’e ilişkin belgeler olduğuna dikkat çekerek, “Bu belgeler Dersim’de 1937-1938 yıllarında olanların başka devletler tarafından gözlendiğini ve bilindiğini gösteriyor” diyor.

Geçen aralık ayında Alman devlet televizyonu ARD’de yayınlanan “ttt-titel thesen temperamente” adlı programda Dersim katliamına yer verildi. Programda Türkiye’nin devlet arşivlerinde bulunan bir belgede 1937 Hitler Almanya’sı ile işbirliği yapıldığı ve hatta Almanya’dan o zehirli gazların alındığı ve bu gazların Dersim’de kullanıldığı iddia edildi.

Programda tüm bu kararların ve Dersim’de yaşanan katliamın ardındaki ismin Mustafa Kemal Atatürk olarak verilmesi Türkiye’de geniş çevrelerin tepkisine neden oldu. Kimi tarihçiler gösterilen belgelerin yeni olmadığını 2. Dünya Savaşı öncesi Türkiye’nin Almanya’dan ve İngiltere’den gaz istediğini ifade etti.

Bu tartışmaların ardından 10 Şubat’ta Dersim Katliamı ile ilgili yeni bir belge sosyal medyada yayınlandı. Belge, Almanya’nın Trabzon Konsolosu’nun 3 Ekim 1938’de yine Almanya’nın Ankara Büyük Elçiliği için hazırladığı bir rapor. Rapor, “Garnizonundaki alay Kürt Dersim bölgesindeki ‘tatbikattan’ (intikal) döndü” şeklinde başlıyor.

Raporda tatbikatın ana amacının dik başlı Dersim Kürtlerinin bastırılması olduğu, bu nedenle de Türkiye basını ve İçişleri Bakanı’nın konuyu gündeme bile getirme ihtiyacı hissetmediği ifadeleri yer alıyor. Konsolosluk raporunda jandarma ve askeri karakollara yapılan kimi saldırıların, ordunun bu cezalandırma seferine çanak tuttuğu yazılmış. Raporun dikkat çeken cümleleri ise şöyle: “Silahlı olsun olmasın erkekler yığınlar halinde vuruldu. Bunu burada sadece askerler anlatmıyor, belediye hoparlöründen de 200, 500, 600 asinin “firar teşebbüsü” sırasında vurulduklarını duyuruyor…

Alay komutanının şahsi açıklamasına göre, bölgede taş üzerinde taş bırakılmamış, öyle ki gelenler ne bir çatı ne de yiyecek bir şey bulabilecektir. Gözle görebildiği alan içerisinde sayabildiği ölü erkek sayısı 5000 civarındaymış. 1000 kadın ve küçük çocuğu Trabzon’a getirmişler. Çocukların yaşça büyük olanları babalarıyla aynı kaderi paylaşmışlar. Nakledilen kadın ve çocuklar deniz yoluyla batıya sürülmüş.”

Raporda yer alan “Gözle görebildiği alan içerisinde sayabildiği ölü erkek sayısı 5000 civarındaymış. Çocukların yaşça büyük olanları babalarıyla aynı kaderi paylaşmışlar” kısmı bazı Türkçe yayın yapan internet gazete ve sitelerince yanlış anlaşılarak “erkek çocuklar, yaş ve boyları dikkate alınarak operasyon bölgesinde öldürüldüler” şekliyle verildi.

Yanlış anlaşılarak verilen bilgilerden biri de, “Operasyon bölgesinde 5000 bin insan öldürüldü” cümlesiydi. Oysa gözle görebildiği alan içinde sayabildiği ölü erkek sayısının 5000 kişi” olduğu.

ALMAN ELÇİNİN MÜSTEŞARA MEKTUBU

Bu raporun dışında bir de siyaset bilimci ve tarihçi İsmail Küpeli’nin paylaştığı başka bir belge de Almanya’nın Ankara Büyük Elçisi Friedrich von Keller’ın Nazi diplomatı ve savaş suçlusu müsteşar Richard von Weizsäcker’e yazdığı mektup. 17 Mayıs 1938’de yazılan bu mektupta Türk ordusunda kimi subayların Nazilere duydukları sempatiden ve bunun siyasi açıdan kullanılabilirliğinden bahsedilerek şöyle deniliyor: “Reich savaş bakanlığına gönderilen bir başvuruda, Alman ordusunun bazı kısımlarına tahsis edilmiş on iki subaya ek olarak, on ikiye kadar ilave subaya da izin verilmesi istenmiştir. Alman Genel Kurmayı bu talebe olumsuz yaklaşmaktadır. Görüş bildirmesi istenen Büyükelçilik Askeri Ataşesi Albay Rohde ise bu konuda Türklere karşı iyi niyetli bir yaklaşım sergilenmesini tavsiye etmektedir; [Rohde] olumlu karşılık verilecek bu talebi, siyasi alanda Türklerden bir karşılık almak üzere bir müzakere aracı olarak kullanma fırsatı olarak görüyor. Bu görüşüne temelde katılmamın sebeplerinden biri, Türk ordusunda Almanya’ya yönelik geniş bir sempatinin olması ve Alman askeri hamlelerinin yüksek bir takdir görmesidir; bu nedenle askeri çevrelerde, siyasi etkileri de hissedilen bir destek görmekteyiz. Bu açıdan Türklerin talebini sadece askeri, daha çok teknik açıdan değil, siyasi açıdan da ele alınmasını doğru bulmaktayım.”

‘BAŞKA DEVLETLER DERSİM’DE OLANLARI BİLİYORDU’

Tüm bu belgelerden anlaşılan, Nazi Almanyası ile o dönemin Türkiye Cumhuriyeti arasında yakın ilişkiler, bugüne benzer askeri ve savaş teçhizatı alışverişinin olduğu. Bu belgeleri ve dönemin ilişkisini anlamak için belgeleri kendi sosyal medya hesabında da paylaşan siyaset bilimci, tarihçi hala Bochum Üniversitesi’nde (Ruhr-Universität Bochum) tarih bölümünde doktorasını yapan Sayın İsmail Küpeli’ye sorduk:

İSMAİL KÜPELİ

Öncelikle bir siyaset bilimci ve tarihçi olarak siz bu belgelerin okumasını nasıl yapıyorsunuz?

Bence bu belgeler öncelikle Dersim’de 1937-1938 yıllarında olanların başka devletler tarafından gözlendiğini ve bilindiğini gösteriyor. Başka belgeler Sovyetler Birliği’nin de Dersim olayları hakkında bilgisi olduğunu gösteriyor. Kısacası, Dersim 1937-1938 zamanında dünya kamuoyu tarafından bilinmemiş bir olay değildir.

Sayın Küpeli siz bu belgelerin günümüzdeki Almanya-Türkiye ilişkilerine de ışık tutabilecek nitelikte olduğunu düşünüyor musunuz?

Böyle çizgi çekmek bence bilimsel bir yaklaşım değildir. O günün Nazi diktatörlüğünü bugünkü demokratik Almanya’ya benzetmek yanlış olur. Bence bugünün Alman politikası eleştirilecek olursa, bunu daha çok Türkiye’ye silah satışlarının insan hakları ihlallerine yol açması nedeniyle yapmak lazım. Ama 2020 yılı ve 1937 yılını eşitlemek doğru olmaz.

‘ZEHİRLİ GAZ HER ZAMAN SALDIRI VE KATLİAM SİLAHIDIR’

“Türkiye’nin Nazi Almanya’sından gaz alması çok normal, 2. Dünya Savaşı zamanları herkesin gazı var. Türkiye’de Almanya ve İngiltere’den gaz almak istemiş” diyen tarihçiler oldu. Sizce gerçekten bu gaz alımını normal bir alış veriş olarak değerlendirmek mümkün mü?

Hayır, bunu ‘normal’ bir alışveriş olarak görmek mümkün değil. Bu argümanı mesela Türkiye’nin o yıllarda aldığı başka silahlar için kullanmak mümkün. Fakat zehirli gaz bir ülkenin savunması için kullanılmadığından her zaman bir saldırı ve katliam silahıdır. Burada bir ‘normal’ olay yok.

Bu belgelere bakarak, Almanya’nın tıpkı Ermeni soykırımında olduğu gibi Dersim katliamında da rolünün olduğunu düşünmek doğru bir tarihi değerlendirme olabilir mi?

Hayır, şu ana kadar böyle bir bağlantının olduğunu gösteren belgeler ortaya çıkmadı. Ben böyle bir bağlantının olmadığını düşünüyorum.

Son belge de geçen “Türk ordusunda Almanya’ya yönelik geniş bir sempatinin olması ve Alman askeri hamlelerinin yüksek bir takdir görmesidir; bu nedenle askeri çevrelerde, siyasi etkileri de hissedilen bir destek görmekteyiz. Bu açıdan Türklerin talebini sadece askeri, daha çok teknik açıdan değil, siyasi açıdan da ele alınmasını doğru bulmaktayım” cümleleri ne ifade ediyor? Sizce bu sempatinin nasıl bir siyasi olumlu geri dönüşü oldu Almanya’ya?

1930’lu yıllarda Almanya ve Türkiye arasında epey bir yakınlık var, hem real politik olarak hem de ideolojik olarak. Her iki ülkenin de Birinci Dünya Savaşını kaybedip ondan sonra otoriter ve milliyetçi bir yol üzerinden güç kazanması tabiî ki bu yakınlığı destekledi. Milletçilik, antisemitizm ve hatta ırkçılık bu yıllarda Türkiye’de ne yazık ki toplumda ve politik sistem içinde yayıldı. Bu ideolojik ve politik yakınlık ancak Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’nı kaybedeceği belli olduğu zaman bir düşüşe geçti diyebiliriz.

Kaynak