Avrupa Tarihinde Cadılık ve Kadınlar – 1

Tarihte çizginin dışına çıktığımızda görülen en önemli fenomenlerden biri de “cadılık” olacaktır. Genel itibariyle daha çok kadınların cadılık suçlamalarıyla türlü işkencelerle öldürüldüğü görülmüştür. Sorumuz şu cadılık nedir ve niçin kadınlar?

Tarihsel süreç içerisinde pek çok kültürde, büyücülük yapan, doğaüstü kuvvetlerle uğraşan, ruhlarla iletişim kuran ya da bunları yaptığını iddia eden kişiler vardı. Bu kişiler iyi ya da kötü güçler safında hizmet edenler şeklinde ikiye ayrılmaktaydı. Amerika, Asya, Afrika ve Avustralya toplumlarında örneğin bu görevi Şamanlar icra etmekteydi. Bu kişiler aynı zamanda inançsal anlamda da önemli bir otoriteydi. Paganizm ve animizm temelli inançlarında benzer mahiyette unsurları vardı. Avrupa’da paganizmin zayıflaması ve Hristiyanlığın yükselişiyle değişen sosyo-kültürel yapıda “cadı” olarak anılan kişilere yer yoktu. Cadı kelimesi Almanca kökenlidir, bütün büyücülük ile ilgili anlamları kapsayan genel bir ifadedir. Değişen toplum yapısıyla, bir zamanlar saygı görenler, zamanla kötücül varlıklar ve şeytanın hizmetkârları olarak görülmeye başlandı.

Yani antik çağlarda Avrupa’da büyücülük/cadılık suç olan bir durum değildi diyebiliriz. Hatta bazı halkların bu kişilere özel hürmet gösterdikleri bilinmektedir. Hristiyanlığın dahi erken zamanlarında cadılığın iyiliği veya kötülüğü konusunda, dini otoriteler tartışma halindeydiler. Tam bir fikir birliği oluştuğu söylenemez. Gelişen süreçle büyücüler ve cadılar, kesin olarak sapkın sayıldı. Şeytanın ortağı, onun yeryüzündeki hizmetkârları görüldüler. Mistik güçlere haiz, süpürgeli, çirkin yaratıklar ve kadın motifiyle insanların zihnine kazındılar.

Cadılıkla ilgili ilk ciddi suçlamalara Orta Çağ’da rastlanılmaktadır. Akabinde yakın zamana kadar vahşet, katliam ve haksızlıklarla dolu cadı avları çılgınlığı Avrupa’yı sardı. Avrupa’da 1350-1780 arası “cadı avları çağı” olarak anılmaktadır. Bu dönemde resmi kayıtlarda sadece Almanya, Fransa, İsviçre ve Polonya’da 50.000 kişinin cadılık suçlamasıyla katledildiği bilinmektedir. Bu rakamların dışında araştırmacılar Avrupa genelinde 1 milyona yakın insanın, aynı suçlamalarla katledildiği ortaya koyulmaktadır. Bu durumun temelinde şüphesiz, Avrupa’nın siyasi, dini ve sosyoekonomik zemini yer almakta.

Avrupa’daki cadılık üzerine dair hipotezler, Aristocu skolastiklere aitti. Bu bağlamda cadılık üç farklı anlamda ele alınmaktaydı. Birincisi, basit efsunculuk ve basit tılsımlarla uğraşanlar. İkincisi, paganizmle irtibatlandırılıp, özellikle de Anglosakson ülkelerde rastlanılan, yaşamın bilinmeyenlerini büyücülük ile çalışanların yeniden ortaya çıkışı. Son olarak da şeytani cadılık olarak kabul edilen, şeytanın hizmetçisi olan cadılık.

Peki, niçin genellikle kadınlar? Şüphesiz bu soruya pek çok cevap bulmak mümkündür. Cadılığın cinsiyetinin kadın oluşuna dair izler antik çağlara kadar uzanır. Yunan mitolojisindeki Gello, Diana ve Lamia gibi kadınlar, Avrupa’nın cadı tasavvurunun oluşumunda büyük paya sahiptirler. Ortak tema olarak bu mitolojik varlıklar, yaşadıkları bir takım olaylardan sonra, çocuk kaçıran, öldüren veya lanetleyenler olarak anlatılır. Söz konusu dişi varlıklar, Hristiyanlıkla Avrupa’da kadınların iblisin hizmetinde ve potansiyel kötülük kaynağı olmaları fikrinin oluşmasında pay sahibidirler. Ancak temel cevap bu da değildir aslında.

Orta çağ dünyasında cereyan eden büyük olaylardan Haçlı Seferleri, zamanın dünyasında pek çok değişikliğe yol açtı. Avrupa kadınlarının yaşamları özelinde de pek çok şey eskisi gibi olmadı. Savaşlarda ölen, kaybolan veya geri dönmeyen erkeklerin arazileri ve mülkleri, geride kalan kadınların eline geçmiş, kadınlar ekonomik olarak güçlenmeye başlamış, bunun yanında siyasi alanlarda da söz sahibi olmaya başlamıştı.  Asıl cevap burada yatmakta, söz konusu durum birilerinin işine gelmedi. Kilise, feodal beyler ve devlet, yani cinsiyeti erkek olan her anlamdaki “iktidar” etkinliğinin zayıflama tehlikesinden dolayı rahatsız oldu. Benzer şekilde İngiltere’de yaşanan çitleme hareketleri (13. yy.) sırasında toprak beyleri, kilise vb. kadınların ellerinde bulundurdukları arazileri gasp etmek için cadılık suçlamasına sarıldılar. Kadını zaten kendisiyle denk görmeyen otoriteler, kadınların güçlenmesini de kabul edemedi. Bu zamanda, cadılık suçlaması durumu kilise ve yöneticiler lehine çevirecek mükemmel bir araç olarak görüldü. Ayrıca oldukça kolay bir yoldu. İnanç gereği zaten kadınların erkeklerin cennetten kovulmasına sebep oldukları düşünülürse, hali hazırda benzer pek çok argümanla, kadınların toplumsal yaşamda sindirilmeleri kolay görüldü. Zaten, yüzyıllardır süren dini ve kültürel altyapı kadınların aleyhine işlemekteydi.

Yedinci Yüzyılda Papa I. Gregory cadıların cezalandırılması yönünde resmi karar aldı. Sonrasında X. Gregory, IV. Alexander, III. Boniface ve XXII. John halinde uzayıp giden Papaların hepsi yayınladıkları fermanlarla cadılığa karşı savaş ilan ettiler. Bu savaş uzun yıllar diri tutuldu. Avrupa’da artık sadece büyücülükle uğraşanlar değil, şifacılar ve ebeler başta olmak üzere pek çok kadın cadılık gerekçesiyle katledilmiştir. Sadece kilise ve yöneticilerin değil, alt sınıftan insanlarında bir kişiden kurtulmak için başvurdukları en kolay yol, cadılık suçlaması olmuştur. Bu suçlamaya maruz kalanların tek kurtuluşu ise türlü işkencelerden sağ çıkabilmek olacaktır. Bu durumda pek mümkün değildi. İşkenceyle insanlar suçlamaları kabul edene kadar cezalandırılmaya devam edilirdi. Sonunda genellikle de ateşe verilerek yakılmaktaydılar. Birer günahkâr ilan edilip, ibret olarak halka açık alanda çarmıha çekilip yağla ateşe verilmekteydiler.

Yarattığı hayali mite kapılan Avrupa’da hemen hemen her köyde, cadılık suçlamalarıyla infazlar yapılıyordu. Kadınlara yönelik nefret ve katliam o kadar büyümüştü ki çocuk-yaşlı pek çok kişi, büyük bir iştahla acımasızca katlediliyordu.  Kadınların cadılığı ve şeytani varlıklar oluğu, kötülüğün kaynağı olduğu yönünde pek çok uydurma kitap yazılıyordu. Bunlar zamanın akademik kurumlarında temel eser görevi görüyorlardı. Tevrat ve İncil’de geçen kadınlarla ilgili sözler çarpıtılıyor ve kadınlar aleyhine vaazlar veriliyordu. Tüm uğursuzlukların ve felaketlerin sebebi olarak kadına işaret edilmekteydi.

Cadı avlarının perde arkasına bakıldığında sözde dünyevi hayattan vazgeçmişlerin, arpalıkları için kadınları ateşe attıkları görülmektedir.

Konuyla ilgili daha detaylı bilgi edinmek isteyenler, Pınar Ülgen’in Kadınlar ve Cadılar kitabını, Silvia Federici’nin Cadılar, Cadı Avı ve Kadınlar kitabını, Umberto Eco’nun Gülün Adı romanı ve romandan uyarlanan filmi dönemin ruhunu göstermesi bakımından izleyebilirler.