Türk Edebiyatında Alevilere Karşı Nefret Söylemleri

Aşağıda adları ve kitaplarındaki diyaloglar, replikle, anlatımlarla Alevilere yönelik nefret söylemlerini dillendiren yazarlar bakınız neler söylemişler. Hadi gelin de bunların kitaplarını, romanlarını, yazılarını okuyun!

Reşat Nuri Güntekin;
“Balıkesir Muhasebecisi – Tanrı Dağı Ziyafeti” adlı eseri, dönemin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılıp dağıtılmıştır. Devlet ve Şehir Tiyatrolarında sahnelenen kitabın 13. Sayfasında yer alan şu diyaloglar Alevi- Kızılbaşlara hakaret ve nefret suçu işlemiştir: “Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur… Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi tövbeler olsun…”

Hüseyin Rahmi Gürpınar;
“Toraman” adlı kitabında bir iki satır: “Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam… Kızılbaş mıdır nedir?”

Haldun Taner;
Şişhane’ye Yağmur yağıyordu” adlı yazılarında şöyle diyaloglarla Alevi Kızılbaşlar için hakaret ediyor ve nefret suçu işliyor. Kurduğu diyaloglar şöyle: “Bırak allasen müdür bey. Bazen kanıma dokunuyor vallaha. Senin onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğlu hindir o, ne kahpe dinli Kızılbaş’tır o! Müslüman olsa acımak bilir.” (s.40)
Kitaptan defamla:
“Ve işte o anda, tövbeler olsun, abla kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik.” (s.61)

Ömer Seyfettin;
Milli Eğitim Bakanlığı’nın “100 Temel Eser “ arasında yer alan “Harem” isimli kitabında:
“Sermet: Evvel zamanda, insanlar daha hayvanlara pek yakın iken, ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların musavi (eşit) surette kocası imiş.”
“Nazan şaştı: doğan çocukların anası babası da kabilenin bütün halkı imiş. Bu hal ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlar gibi…”(s.29)

Yakup Kadri Karaosmanoğlu;
“Nurbaba” adlı kitapta: Alevileri alenen aşağılamaktadır.

Musahipzade Celal;
“Mum Söndü” başlıklı kitabında. Adı bile ne aca hizmet ettiği açıkken Devlet ve şehir Tiyatrolarında 1970’li yılların sonuna kadar temsil edildi.

Diyanet Yayınlarından;
“Batinilerin ve Karmatilerin İçyüzü” adlı kitap 1948’de Diyanet İşleri tarafından basılır ve yayımlanır. Diyanet İşleri’nin yayımladığı kitabı 2004’te Sebil Yayınları yeniden yayımlar. Kitaptan: “Bugünde bunların bakiyeleri vardır. Çünkü bunlar da tıpkı Sasaniler devrinde Mazdek’in ortaya attığı mal ve kadında herkesin ortak olduğunu, bunlarda temellük ve tasarruf olmayacağını da söylüyorlardı. Talimiye ve Melahide denildiği gibi… Şam da Nusayri’ye, Dürzü, Tayamine adını alır. Filistin’de Bahaiye, Hint’te Behere ve İsmailiye Yemen de Yamiyye, Kürdistan da Aleviyye, Türkler arasında Bektaşi ve Kızılbaş, Acemistan da Babai’ye diye anılırlar.”
Kitapta devamla şunlar yazılıdır:
“Mal ve kadını ortak kullanırlar…”
“Haramı helal sayarlar..”
“Sapıktırlar…”
“Alevi Dedelerine “Ehli Beyte muhabbet idda eden bu soysuzlardan bir takımları…”
“Ehli Beyte muhabbet eden soysuzlar…”
“Bunlardan kız alıp vermek caiz değildir; kestikleri yenmez…”
“Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kâfirdirler…”
“Akşam karanlığı basıp kadehler dolaşır, başlar kızlar; nefisler çakır keyif olunca, bu mel’ün tarikatın bütün mensupları kadınlarını getirirler, her kapıdan erkeklerin yanına girerler; çıraları ve mumları söndürürler ve her biri eline geçeni tutar…”

İslamcı Yazar Hidayet Şefkatli;
31 Ekim 2013 CNN Türk TV tarafsız bölge programında Sivas Madımak katliamı için:
“Yakmakta bir mağduriyettir” demişti.

Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner;
Cem evlerinin ibadethane olup olmadığı konusuyla ilgili CNN Türk TV kanalı Tarafsız programında: “Ama Dev-Sol’un merkezi de olmamalı cemevleri. Dev-Sol’unda, terör örgütlerinin de merkezi olmamalı” demişti.

Yalçın Küçük;
En son 2017 Mayıs ayında nefret suçunu işledi, Alevileri “mum söndü” ile itham etti. Şizofrenik bir vaka denilebilecek kadar hastalıklı düşüncesiyle Yalçın Küçük, “ben bir orospu çocuğuyum” diyebilecek kadar alçaklaştı. “Biz gurup sekse mum söndü diyoruz” biçiminde nefret suçunun ortağı oldu. İnsanlık tarihi bu hastalıklı zihniyetin sahibi Yalçın Küçük’ün alnındaki kara lekeyi unutmayacak…