Dersim Savaş Uçaklarıyla Bombalanıyor | 1937-38 TERTELE – 2

Ancak ırkçı, tekçi zihniyetin elindeki devlet oldukça kararlıydı. Yüzyıllardır uslanmayan, farklı inanca ve farklı etnik kimliğe sahip Dersim “tedip, yani terbiye edilmeliydi. Dersim’in her tarafına karakollar kuruluyor, askerî birlikler ve silahlar, teçhizatlar sevk ediliyor, Fransa’dan alınan Breguet tipi bombardıman savaş uçaklarının talimleri artık düşman görülen Dersim’e ve Dersimlilere bombalar yağdırıyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün Ermeni devşirmesi olan manevi kızı ve ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen (Hatun Sebilciyan)’ın attığı bombalar Dersim’de masum çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek insanları öldürüyordu.

Bu yaşananlar ‘tedip’ değil, fiili olarak düşmanı topluca ortadan kaldırmak demek olan “tedip’ aşamasıydı ki, zaten savaş uçaklarının Dersimlilere bombalar yağdırmaya başladığı günlerde parlamentoda, dünyada ilk olabilecek bir kararnameye imza atar. Meclis ve bakanlar kurulu, 4 Mayıs 1937’de ülke sınırları içindeki vatandaşlarımız dediği Dersimlileri yok etmek için, “1937 yılında yapılan Tunceli Tenkil Harekâtına Dair Bakanlar Kurulu Kararı”nı alır. Artık Şark Islahat Planı’ndaki Tedip (edeplendirme), Tenkil (cezalandırma), Taqtil (katletme), Tehcir (sürgün etme, göçertme), Temsil (asimile etme), Temdin (medenileştirme) ve Tasfiye (yok etme) aşamaları 4 Mayıs Dersim Tertele Kararnamesi’yle sonuca ulaştırılacaktır. Dersimliler için 4 Mayıs kara gündür, terteledir, kırımdır…

Aynı günlerde uçaklardan atılan bildirilerde, sizi ayaklandırmaya çalışan zavallıları cumhuriyet hükümetine teslim ediniz. Dediklerimizi yapmazsanız, her tarafınızı sarmış bulunuyoruz. Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz,” yazıyor, Sabiha Gökçen’in de yer aldığı on beş savaş uçağından oluşan filo Dersim’in Zel, Kırmızı Dağlarını, vadilerini, ormanlarını bombalamaya devam eder.

Zaten bakanlar kurulunun gizli kararında da, “Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa (yetinme) ettikçe, isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri tamamen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür,” denmekte ve çözüm için Dersim’i, Dersimlileri toptan yok etmek kaçınılmaz düşüncesiyle hareket edilmektedir.

Bir önemli tespit daha da, devletin resmî tarihi, yöneticileri, paralı kalemşörleri, bu on beş savaş uçağından oluşan filonun pilotlarından biri olan Sabiha Gökçen için, “dünyanın ilk kadın savaş pilotu,” diye övünerek yazar, anlatırlar. Yazar Kâzım Gündoğan bir röportajında çok yerinde, doğru ve haklı olarak, “Sabiha Gökçen, TC’nin hangi devletle yaptığı savaşa katıldı? Hangi cephede bombalar attı da ilk kadın savaş pilotu deniyor,” diye tespitte bulunuyor.

Biliyoruz ki, devlet ilk savaş uçaklarını 1925 yılında Fransa’dan ve 1938 yılında da ABD’den satın alıyor. Bu zaman içerisinde herhangi bir devletle bir savaşa girilmediğine göre, hangi kriterler ölçü alınarak, “İlk kadın savaş pilotluğu bir üstün başarı madalyası” ile ödüllendiriliyor?

Buradan bir kez daha hem devleti yönetenlere, hem de bunu bugün bile iddia edenlere soruyoruz; TC ordusu ve pilot Sabiha Gökçen hangi ülkeyle, hangi savaşa katılmıştır?

Bu sorunun yanıtı çok açık bir biçimde, devleti yöneten zihniyetin Dersim’e, Dersimlilere, Alevi Kızılbaşlara, Zazalar ve Kürtlere bakışını açıklamaya yetiyor.

İşte o Sabiha Gökçen (Atatürk’ün diğer iki manevi kızları Zehra ve Rukiye’dir) Ağustos 1937’de Tan gazetesinden Ahmet Emin Yalman’a ve 1956 yılında Halit Kıvanç’a verdiği röportajda, “Canlı ne görürseniz ateş edin emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk. Bombalama sırasında benim için insan önemli değildi. Canlı hedef üzerine bomba atmak insana hiçbir acıma hissi vermiyordu. Hareket halindeki her şey benim için hedefti. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk,” diyerek Dersim’e düşmanlığını itiraf ediyor. Devamında Sabiha Gökçen, anılarında Dersim’e pilot olarak giderken Mustafa Kemal’in kendisine ait bir tabanca verdiğini ve “Ben sana kendi kullandığım tabancayı vereyim, sen onu daha iyi kullanıyorsun. Yalnız gittiğin görev oldukça çetindir. Eşkıyalarla karşı karşıyasın. Olur da uçağın arıza yapar, bir sorun çıkarsa, tabancadaki son mermiyi kendin için sakla, herhangi bir zamanda senin şeref ve haysiyetine dokunacak bir olayla, bir durumla karşılaştığında hiç tereddüt etmeden bu silahı kendi beynine boşaltmaktan asla çekinme!” dediğini söyledikten sonra, “Ben Atatürk’ten aldığım direktif üzerine, şayet uçağımız düşecek olursa derhal silaha sarılacak ve asla asilerin eline sağ olarak geçmeyecektim! Önce onlarla dövüşecek sonra da son kurşunu kendi beynime sıkacaktım.” diye sözlerini bitirir.(*)

Bu diyalog bunca sözlü, yazılı kanıta, belgeye rağmen halen kimi Dersimlilerin ve kimi Dersim dostu görünenlerin Mustafa Kemal’in “Dersim soykırımında haberinin olmadığını, yapılanları İsmet İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir vb. kişilerin yaptığı”nı iddia edenlerin yüzlerine vurulmuş bir tarihi gerçeğin açığa çıkmasına yardımcı olduğu için çok önemlidir.

Mayıs ayı boyunca süren askerî saldırılarda dağlara, ormanlara, koyaklara, mağara ve vadilere kaçıp sığınan, saklanmaya çalışan binlerce Dersimli, savaş uçakları tarafından bombalanır. Askerlerin makineli tüfek atışları ve silahları, süngüleriyle katledilir. Mağaralarda saklananlar da ölmekten, imhadan kurtulamaz. Mağara girişleri kapatılarak ateşler yakılıp dumanın mağara içine dolması sağlanır. Dumandan zehirlenmemek için dışarı çıkan Dersimliler ise makine tüfek atışlarıyla yaşamlarını yitirir. Munzur’a kendisini atanlar, kaçıp kurtulmaya çalışanlar süngülere hedef olur. Genç kızlar, kadınlar eşlerinin, babalarının, kardeşlerinin gözleri önünde tecavüze uğrar, yüzlerce genç kız ve kadın ele geçmemek için kendilerini Munzur’un sularına bırakırlar. Mağaralarda yakalanmamak, daha çok kişinin ölmemesi için ağlayan bebelerinin ağzını kapatan anneler, çocuklarının bu şekilde ölümünü göze alırlar.

S. Gökçen, harekâtta gösterdiği üstün başarı sebebiyle, yani binlerce Dersimli’yi başarıyla bombaladığı için 30 Ağustos 1937 tarihinde Cumhurbaşkanı M.K. Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Ekonomi Bakanı Celal Bayar ve yaklaşık üç yüz davetlinin katıldığı bir törenle Türk Hava Kurumu’nun murassa (iftihar) madalyasıyla ödüllendirildi. Dersim bir ay boyunca savaş uçaklarıyla bombalanıp harekât bitince Ankara’ya dönen Sabiha Gökçen, anılarında Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından coşkuyla karşılandığını da özellikle belirtir.(*2)

Haziran, temmuz ve ağustos aylarında özellikle İksor Vadisi sığınaklarında saklanan, çoğu kadın ve çocuk binlerce kişi katledildi. Seyyid Rıza’nın evi de Sabiha Gökçen tarafından bombalanıp mitralyözle tarandı.(*3)

Dersim’in acılarla örülü tarihi içinde 9 Temmuz 1937’nin başka bir yeri vardır. O gün, Koçgiri ve Dersim’in yiğit evlatları Alişer Efendi ile Zarife Hanım, hain Reyber ve Zeynel tarafından kalleşçe katledildiler.

17-18 Ağustos’ta Seyyid Rıza’nın Ağdat’taki evinin bombalanması sonucunda ikinci eşi, büyük oğlu Şeyh Hasan ve üç torunu da olmak üzere ailesinden on iki, aşiretinden de yaklaşık kırk beş kişi yaşamını yitirir.(*4) Ağustos’un 28’inde Bahtiyar aşireti önderlerinden Sahan Ağa, üvey kardeşi Pırço’nun oğlu Hıdır tarafından ihanete uğrar ve uykudayken öldürülür. Gövdesinden ayrılan başı Hozat’ta ordu kumandanına teslim edilir. Reyber’in çete elemanlarından olan Hıdır dönüşte Sahan’ın kardeşi ve amcasının oğulları tarafından öldürülür. Sahan’ın ölmesi Dersim’de direnişe katılanlar üzerinde önemli moral bozukluğuna sebep olur. Var olan direniş Sahan Ağa’nın ölmesiyle sona erer.

*Oktay Verel, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti – Sabiha Gökçen, THK 39 Yay. 1982 İstanbul.
*2A.g.e.
*3Yeni Asır gazetesi, 17 Haziran 1937 tarihli sayısı.

(*4) Seyyid Rıza’nın torunu Rüstem Polat’ın 25 Kasım 2011 Cumhuriyet Gazetesi röportajı

Kaynak: Geçmişten Bugüne ALEVİLİK TARİHİ, İsyan, Direniş, Katliamlar – Erdal Yıldırım – Babek Yayınları