Diyarbakır’da 12 Saat Mesai, 6 Bin Lira Maaş, İki Haftada Bir İzin!

Diyarbakır’daki kafelerde çalışan kadınların çoğu güvencesiz. Günde 10-12 saat çalışıyor, asgari ücretin çok altında ücret alıyorlar. Sıklıkla erkek müşteri ve patronların tacizine maruz kalıyorlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, son dönemde birçok kafede ‘iki haftada bir izin’ uygulamasına geçildiğini söylüyorlar.

Yoğun emek sömürüsü, kayıtdışı çalışma, asgari ücretin altında ücretler, gasbedilen izinler, çok uzun çalışma süreleri, cinsel taciz ve şiddet… Kafe-bar sektöründe çalışan kadınların sorunları saymakla bitmiyor. Diyarbakır’da yıllardır kafelerde çalışan Elegaz ve Aynur’un anlattıkları, ülkede binlerce kafe işçisi kadının yaşadıklarına iki örnek yalnızca. Üstelik ekonomik kriz derinleştikçe bu sorunlar daha da katmerleniyor. Çalışma koşulları giderek kötüleşen kafe işçisi kadınlar, patronların haftalık izinlerine bile göz diktiğini, birçok kafede ‘iki haftada bir izin’ uygulamasına geçildiğini anlatıyor. Krizin faturasının kendilerine kesildiğini söylüyorlar.

‘Annemi dışarı bile çıkaramıyorum artık’

Elegaz 19 yaşında, Diyarbakır’da doğup büyümüş. Senelerdir kafelerde sigortasız ve güvencesiz olarak, asgari ücretin çok altında ücretlerle çalışıyor.

14 yaşından beri garsonluk yapan Elegaz, inşaat işçisi olan babasını 2018 yılında, iş cinayeti sonucu kaybetmiş. Bu acı kayıp, hem annesi hem de kendisi için bir dönüm noktası olmuş. Annesi Gülistan, eşinin ölümünden sonra ücretli bir işte çalışmaya başlamış; şimdi bir şirkette temizlik işçiliği yapıyor. Elegaz ise hem evin geçimini sağlamak hem de üniversite okuyabilmek için eskisine göre daha çok çalışmak zorunda kaldığını, bu süreçte bazı gerçeklerin farkına vardığını anlatıyor:

 “Babamdan sonra ben de annem de çok daha fazla çalışmak durumunda kaldık. Babam iş cinayetinde hayatını kaybedince güvencesiz, sigortasız işçiliğin ne olduğunu, aslında iş hayatının kendisinin ne kadar adaletsiz olduğunu kavradım.”

Kafelerdeki sömürü ve hak ihlallerinin görünmezliğinden yakınıyor Elegaz. Kafelerde çalışmaya başladığından beri her işyerinde haksızlıklarla karşılaştığını ve bunlara karşı mücadele ettiğini belirtiyor:

“Günde 10-12 saat çalışıyoruz ama aldığımız ücretler asgari ücretin çok altında. Kafe sahipleri çok para kazanırken biz o kafelerde satılan kahveleri bile içemeyecek kadar az kazanıyoruz. Ben annemi izin günlerinde dışarı bile çıkaramıyorum artık. Elimize geçen tüm parayı ev masraflarına harcıyoruz.’’

Müşteri-patron tacizi, ‘güler yüz’ zorunluluğu

Elegaz, çalıştığı kafelerde sıklıkla şiddet ve tacize maruz kalmış. Fail çoğunlukla bir müşteri, bazen de patronu olmuş.

Bu noktada, kadın işçilere yapılan ‘Müşterilere karşı her zaman güler yüzlü ol’ dayatmasına dikkat çekiyor Elegaz. Bu dayatmanın tacizi meşru kılma aracı olarak kullanılabildiğini söylüyor:

“Bazıları güler yüzlü olmamızı ’kur yapmak’ olarak niteleyebiliyor. Böylece taciz etmediklerini iddia ediyorlar, tacizi meşrulaştırıyorlar.”

Bir müşterinin tacizine maruz kaldıklarında erkek patronların genellikle tacizciden yana tavır aldığını belirten Elegaz, “Çoğu zaman o müşteriyi kaybetmemek için biz kadın çalışanları suçluyorlar” diye konuşuyor.

Bir keresinde de patronu tarafından cinsel tacize maruz bırakılmış Elegaz. O günü şöyle anlatıyor:

“Bir barda çalışıyordum ve orada çalıştığım için kendimi şanslı da hissediyordum; diğer yerlere kıyasla daha az yorulduğum için… Ama patron sürekli olarak kadın çalışanlara ’tatlım’, ‘canım’ diye hitap ediyordu. Bir gün ben çalışırken beni dışarıya alkol almaya davet etti, reddettim.

Sonrasında ise mutfaktaki elemanlardan biri işten ayrıldı. Ben onun yerine bir günlüğüne mutfağa geçtim. O gün sürekli mutfağa gelerek bana dokunmaya çalıştı. Bunları yaparken ‘Canım çok yoruldun’, ‘En iyi elemanım sensin’ gibi cümleler kuruyordu. Kapanışa doğru tekrar gelip ben bulaşık yıkarken boynumdan öpmeye kalktı, neye uğradığımı şaşırdım. Bağırmaya başladım; insanlar toplanınca da kıyafetimi göstererek, ‘Böyle giyinirse ben de yanlış anlarım’ dedi. Oradan ayrıldım ama halen bu olayı atlatamıyorum.’’

‘Birçok kafe iki haftada bir izin uygulamasına geçti’

Son çalıştığı kafede ise ‘iki haftada bir izin’ uygulamasına geçildiğini söylüyor Elegaz. İşçileri bu hak gaspına karşı örgütlemeye çalıştığını, bu nedenle işten atıldığını anlatıyor. Asgari ücrete temmuz ayında gelen zamdan sonra bile günde 12 saat çalışıp 6 bin TL maaş aldıklarını belirten Elegaz, bu yetmezmiş gibi bir de haftalık izinlerine göz dikilmesinin kabul edilemez olduğunu vurguluyor:

“Zaten çok yoruluyoruz, dinlenemiyoruz. İki haftadır annemi göremiyorum ben. Hiçbir şeye vaktim kalmıyor; günde 12 saat çalışıp eve dönünce uyumaktan başka bir şey yapamıyoruz. Ayrıca çalışanlar içinde üniversiteye hazırlanan ya da üniversite okuyan gençler var. Ama Diyarbakır’da birçok kafe bu uygulamaya geçmiş. Resmen bizim sosyal bir hayatımız yokmuş, ailelerimiz yokmuş gibi davranıyorlar. Ve şikâyet etsek bile rüşvet yedirip olayın üzerini kapatıyorlar. İşçileri örgütlemeye çalıştığım için beni kovdular. İş arıyorum halen.’’

‘İş tanımım yok; ayak işleri, temizlik, yemek…’

Yine Diyarbakır’da bir kafede çalışan Aynur, 49 yaşında. Neredeyse 20 yıldır bu sektörde olan Aynur, şu an çalıştığı kafenin mutfağında görevli. Aslında yemek yapması için işe alınmış; ancak belirli bir görev tanımının olmadığını, temizlikten alışverişe hatta -eleman eksikse-garsonluğa kadar birçok işi yapmak zorunda kaldığını anlatıyor:

“Benim bir iş tanımım yok; ayak işlerini de yaptırıyorlar temizliği de yemeği de… Yaş aldıkça kafede çalışmak benim için çok zorlaştı. Ne zaman iş başvurusunda bulunsam benden başka işler de istendi. ‘Zaten kimse seni işe almaz, yaşlandın artık’ deyip bu isteklerini meşru göstermeye çalıştılar. Bir keresinde patronun eşi, bebeğinin altını temizletmişti bana. Üstelik ‘Mutfakta boş boş durma’ gibi bir tabir kullanmıştı.”

Pek çok kafe işçisi kadın gibi Aynur’un da sigortası yok. Asgari ücretin çok altında ücret alıyor. Mutfakta ağır işler de yaptığını, bu durumun sağlığını olumsuz etkilediğini söylüyor. Örneğin bulaşık yıkarken çok ağır bulaşık kasalarını indirip kaldırdığı için fıtık olmuş. Diyarbakır’da hava sıcaklığı 45 dereceyi bulurken çalıştığı mutfakta klimanın olmaması da onu çok zorluyor:

“Bir yandan bulaşık buharı bir yandan yemeğin sıcağı… Birkaç defa patronlardan en azından bir pervane almalarını istedim ama bunu bile çok gördüler. ‘Zaten elektrik faturası çok geliyor, mutfak masrafını artıramayız’ diyorlar. Bu sıcaklarda benim çektiğim çileyi on katına çıkarıyorlar.”

Aşırı sıcağa karşı önlem almayı ‘gereksiz maliyet’ olarak gören patronlar, işçilerin soğuk bir şeyler içip serinlemesine dahi izin vermiyor. “Kafenin dolabından soğuk içecek içmemiz yasak, içersek onun ücreti maaşımızdan kesilir” diye anlatıyor Aynur. “Bir keresinde çeşmeden doldurduğum suya buz attığım için patron kafenin buzunu bitireceğimi söylemişti” diye de ekliyor.

‘Biz fakirleştikçe patronlar zenginleşiyor’

Ücretlere geliyor konu. Günde 10 saat çalışmasına rağmen yalnızca 7 bin lira maaş aldığını belirten Aynur, “Üstelik bu, maaşın zamlı hali. Mesaiye bırakıldığımızda da ekstra para almıyoruz” diyor.

Üç çocuk annesi Aynur, kafede satılan kahve çeşitlerinin bazılarını hiç tatmadığını, çünkü bu içeceklerin çok pahalı olduğunu, bunlara vereceği parayı çocuklarına ayırdığını ifade ediyor.

Malzemelere zam geldikçe kafede satılan ürünlerin de zamlandığına dikkat çeken Aynur, buna karşın işçi ücretlerinin yerinde saymasına tepkili. ‘’Ürünlere zam geliyorsa bizim evimize aldığımız her temel ihtiyaca da zam geliyor. Yağ, ekmek, yumurta alamayacak haldeyiz biz. Biz fakirleştikçe patronlar zenginleşiyor” diye konuşuyor.

Kafe patronlarının, kendisi gibi belli bir yaşın üstünde olan kadınlara yönelik tutumunu da eleştiren Aynur, “Bizi sömürdükleri yetmiyor, bir de kadın ve yaşlı olmamdan ötürü bana acıyorlar” ifadelerini kullanıyor.

Emeğinin karşılığını alamamak kadar, emeğinin değersiz görülmesi de üzüyor Aynur’u.  “Benim kafede yaptığım işleri işten saymıyorlar” diyor.

‘Patron tacizine rağmen işten ayrılamadım’

Aynur da kafelerde çalışırken birçok kez tacize maruz kalmış. Bir keresinde patronu tarafından taciz edildiğini ama o dönemde çocuklarından birinin tedavi masrafları nedeniyle borç içinde olduğunu, bu nedenle sekiz ay boyunca aynı yerde çalışmaya devam etmek zorunda kaldığını anlatıyor:

“Pandeminin başlarıydı, iş bulmak çok zordu Diyarbakır’da. Araya sora bir yerde iş buldum, çalışmaya başladım. Patron bir gün yanıma geldi ve eğer mekânlar kapanırsa uzun bir süre işsiz kalacağımı, ikimizin de dul olduğunu, ihtiyaçları olduğunu söyledi. Onunla para karşılığı birlikte olmamı teklif etti. Şoka girdim, elim ayağım titredi. Benim korktuğumu görünce tedirgin olup, ‘Merak etme, imam nikahı da kıyarız’ dedi. Uzun bir süre ona ve bu tür tekliflerine maruz kaldım. Benim için çok zor bir süreçti. Sonrasında kendime çok kızdım.’’

‘İzin yaparsan maaşından keseriz’

Aynur’un şu an sigortasız çalıştığı kafede de ‘iki haftada bir izin’ uygulaması getirilmiş. Bu uygulamanın insanlık dışı olduğunu söylüyor. Patronların daha fazla işçi almak yerine var olan elamanlarının izinlerini azalttığını, buna haklarının olmadığını vurguluyor:

“Ben üç çocuk annesiyim. İzin günlerimde hiçbir şey yapamasam çocuklarla evde film günü yapıyorduk. Zaten eve o kadar yorgun gidiyorum ki çocuklarımın suratını bile göremiyorum. Patrona bu uygulamayı kabul etmediğimi söylediğimde bana, ‘İzin yaparsan maaşından keseriz’ cevabını aldım. 7 bin lira maaşı bile çok gören bu adam, kendisine bunu bir hak olarak görüyor. Bu insanlık dışı uygulama resmen elimizi kolumuzu bağlıyor.’’

‘Kafe işçileri örgütlenmeli’

Son olarak, kafe işçilerinin tüm bu hak gasplarına karşı örgütlenmesi gerektiğini söylüyor Aynur. Kafelerdeki yoğun emek sömürüsünün artık yüksek sesle dile getirilmesini, görünür hale gelmesini istiyor. Sendikaların, sivil toplum örgütlerinin kafe işçilerini görmezden gelmemesi ve ‘iki haftada bir izin’ uygulamasına, kayıtdışı çalışmaya, asgari ücretin çok altında ücretlere karşı mücadele etmesi gerektiğini vurguluyor.

Kaynak