Mitolojide ilk tanrılara Sümerlerde rastlıyoruz. Tanrıları hiçe sayan ilk insanlara da yine mitolojilerde rastlıyoruz. Düşünce tarihinde felsefenin başlangıcını da mitolojide buluyoruz. Daha antik Yunan’da, Çin ve İran’da, İskenderiye’de ilk felsefeciler, felsefi görüşlerini mitolojilerle karşılaştırdılar.
Gılgamış destanı bugün insanlığın elindeki en eski mitolojik destanlardandır. Düşünce yapısı, felsefi olarak en ilginç destanlardan kabul edilmektedir.
Mezopotamya toplulukları olan Sümerlere, Asur, Akad gibi topluluklara ait pek çok destanlar vardır. Gılgamış’a ait destan yazıları Sümerlerden kalmış yapılardır. Sümerlere ait olan bu destanın Asur ve Akad kökenli metinleri de bulunmuştur.
Gılgamış’a ait olan bu detan tekstleri ilk defa The of Gilgamish (Oxford 1930) İngilizce olarak yayınlanmıştır. Sonradan Almanca, Fransızca, Türkçe metinleri de yayınlanmaya başlanılmıştır. Gılgamış destanının açığa çıkarılmasıyla Herakles mitosuyla Tufan anlatısnın kökeni üzerine kaynaklarda açığa çıkarılmaya başlanmıştı.
Gılgamış destanı, temel inanış olarak, doğa-insan ilişkileri içerisinde tanrılara kafa tutmak üzerinde ilişkiler kurmuştur. Gılgamış’ın gücünü (insan gücünü) ortaya koymuştur. Ayrıca, ölümsüzlüğün insana ait olmadığını ortaya koymaktadır.
Destanlar, insan yaşamında insanın karşısına çıkabilecek engelleri, zorlukları, tanrıları üzerinde değil, kendi gücü üzerinden aşarak ortaya koymaktadır. Yine insanın karşısına çıkabilecek engelleri, tanrıların ortaya koyması karşısında; insan kendi yolunu, kendisi açmayı sağlayacak, tanrıların engelini tanımayacaktı.
Destanlar insanların ilerlemesini böyle sağlamıştı. Tanrılar, destan anlatılarında, kutsal addettikleri metinlerde, insanın, doğanın, canlının üzerine Tufan’ı gönderse de, insan soyunu yok edemeyeceklerdi. Mitolojilerde, destanlarda; her geçen gün tanrılar, insanlara; adım adım yenilecek, her gün, bilinmezliğin, sesleri, sınırları genişleyecekti.
Sümer’den, Akad’dan, Asur’dan, başlayarak, Anadolu, Mezopotama ve Kafkas Nart destanlarında; insanın, insanlığın idealist görüşleri, düşleri, hayalleri, insanı insana yabancılaştırmadan daha gerçekçi olmaya yöneltmişti. Başlangıçta bütün destanlarda tanrılar; insan kötülük etmiş, yardım etmemiş, insan soyuna düşmanlık beslenmiş surekli güçlükler çıkartmış, insanın tanrılara adaklar, kurbanlar, bedeller ödemesini istemiş…
Sonuçta, tanrıların, insanlara çıkarttıkları zorluklardan insanın kurtulması, insan emeği, üretimi ve bilinciyle insanı daha gerçekçi olmaya itmişti. Bütün destanların başat bir özelliği de; inançla değil, insanın bilgiyle davranmasını deneyleriyle insana öğretmiştir.