Duyduk ki bir kenger mevsimi Hızır huruç eylemiş Dersim’e.
Vadide tarlaların arasında akan ırmak Külüng’ün deresinden gelen suyla ileride dar yakada birleşiyordu. Dağlardan sürüklenerek gelen ve düzlükte biriken millerin arasında boy vermiş gezik,(1) muri (2) ve saa talik (3) ağaçları vardı. Yol ip gibi uzuyordu. Sahip olamayacağı düşlere dalmıştı. Özlemini çektiği düşlerinden kurtulunca, birden bire yağmura hazırlanan kara bulutlar gibi kabardı yüreği. Katırı hızlı hızlı sürdü. Peynirleri yetiştirmeye çalışıyordu. Yürümekten bitkin düşmüş yorulmuştu, sırtını kavuran güneş ışınları ve uykusuzluk göz kapaklarını düşürmüştü. Qollik dağum’u (4) geçti Peyig’in deresine girdiğinde Xane’nin çeşmesinde bayırlardan aşağı su akıyordu. Birkaç avuç su içti, öyle devam etti yola. Artık kafasında hayalleri istediği gibi gitmiyordu. Delik taşın deresinden yukarı yamaçlarda bir Pepuk kuşu ötüyordu.
Pepo, keko!
Kam kişt?
Mı kişt!
Kam şüt?
Mı şüt!
Pepuk sesi hüzünle yamaçlarda yankılanıyordu. Dersim dağlarında Pepuk kuşunu kimse görememişti. İnsanlara yanaşmadan uzaklarda ötüyordu. Yaptıklarından utanıyordu.
Derler ki:
Bir üvey anne vardı. İyi bir anne olmamıştı çocuklarına. Döver söver aşağılardı. Bir bahar günü kenger toplamaya gönderdi. Çocuklardan büyük olan kız, küçüğü erkekti. Erkek elinde külbe (5) topraktan kengerleri çıkartıyor, makasla temizleyip kardeşine geri veriyordu. O da sırtındaki türük’e (6) dolduruyordu. Dağları dolaşmış kenger toplamışlardı. Gün akşam olmuştu. Eve dönmek istiyorlardı. Köye yaklaşınca, suyun kıyısında kengerleri yıkayıp temizlemek istediler. Ablası erkek kardeşine:
“Boşalt şuraya! Ne kadar kengerimiz oldu?”
Erkek kardeşi türük’ü açtı, içine baktıklarında hiç kenger yoktu.
“Sen kengerlerin hepsini yemişsin! Eve döndüğümüzde üvey annemize ne diyeceğiz?”
“Ben yemedim!”
“Yalan söylüyorsun.”
İnanmadı kardeşinin söylediğine:
“Madem bana inanmıyorsun, öyle ise vur karnıma aç kenger var mı bak?”
Ablası üvey annesinin korkusundan öfkeyle makası erkek kardeşinin karnına sapladı, baktı ki hiç kenger yok. Kardeşi kanlar içerisinde yerde yatarken kız türük’i kaldırıp tekrar içerisine baktı, altının delik olduğunu gördü. Anladı ki delik türük’ten dökülmüştü kengerler yürürken. Yaralı kardeşi gözlerinin önünde öldü. Ağladı, kardeş acısına dayanmadı… Bir yakarıda, istekte bulundu:
“Ya Xızır! Beni bir kuş yap, dağ taş dolaşayım, kardeşimin acısına yanayım! Haykırarak O’nu öldürdüğümü saklamadan insanlara söyleyeyim.”
Temiz yürekli kızın yakarısı kabul gördü. Birden bire bir kuş oldu, dağlara doğru uçtu! Hiç kimseye görünmek istemiyordu. Her kenger mevsimi kardeşinin acısını dile getiriyordu. Pepo’yu öldürmüştü.
Acılı sesiyle öten Pepuk’e bir kez daha kulak verdi.
“Pepo, keko!
Kam kişt?
Mı kişt!
Kam şüt?
Mı şüt! “
Ses uzaktan geliyordu. Pepuk acıyla haykırarak ötüyordu. Kafasındaki dağınık hayalleri iç içe karışmıştı. Birbirinden kopuk düşüncelerle dört saattir yol alıyordu.
1- Gezik: Yaprakları ve dalları süpürge yapımında kullanılan bir tür ağaç.
2- Muri: Armut.
3- Saa talik: Yabani, acı elma.
4- Qollik Dağum: Bodur çitlembik ağacı.
5- Külbe: Çapa.
6- Türük: Yünden yapılmış sırt çantası, torba.
SALTIK; Turabi: DIMILİ DERSİM ÖYKÜLERI, Sorun Yayınları, 2. Baskı İstanbul.